Zafer Partisi Gençli Kolları Sözcüsü Şeymanur Aklan, Türk gençliğinin gündemine ilişkin haftalık basın toplantısında konuştu.
Şeymanur Aklan: 25 Kasım 2025 tarihli basın toplantımızda yine sizlerle birlikteyiz. Biliyorsunuz, dün öğretmenler günüydü. Geleceğimize ışık tutan tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü büyük bir saygı ve minnetle kutluyorum. Bu vesileyle başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ülkemiz çocuklarına emek veren tüm öğretmenlerimizi anıyorum. Şehit Öğretmen Neşe Alten, Şehit Öğretmen Fırat Yılmaz Çakıroğlu, Şehit Öğretmen Şenay Aybüke Yalçın, Şehit Öğretmen Necmettin Yılmaz… Ve daha nice şehit verdiğimiz öğretmenlerimizin ruhları şad olsun. Görevi başındaki Cumhuriyet öğretmenlerine ise sevgilerimi sunuyorum. Ülkemizi eğitimin ışığıyla bilim, birlik ve barışı ilke edinerek birlikte aydınlatacağız.
Yusuf Tekin, çocuğunun özel okula gidiyor oluşunu şöyle açıklamış: 'Vatandaşların herhangi bir eğitim kurumunu tercih edebilmeleri demokratik bir hukuk devleti olmanın göstergelerinden biri olduğu gibi, Bakan ve Bakan Yardımcıları da aynı tercih hakkına sahiptir'. İşinize geldiği zaman demokratik hukuk devleti, işinize geldiği zaman 'tercih özgürlüğü'. Aynı tercih imkanına sahip olmayan vatandaşın çocuğu sayenizde bir öğün yemek yiyemiyor. Sürekli bahsettiğiniz o kaliteli eğitimi gerçekten devlet okulunda da sağladıysanız neden kendi çocuğunuzu özel okula gönderiyorsunuz? Ve eğer gerçekten bizim bir tercih hakkımız olsaydı, Yusuf Tekin değil bakan olmak, içinde eğitim kelimesinin geçtiği hiçbir alana yaklaşamazdı bile. Çünkü eğitim, bu ülkede artık hizmet değil, lüks haline getirildi.
Geçtiğimiz günlerde bir genç kadın, çalıştığı dükkândan biraz hava almak için çıktığı anda sapığın biri üzerine atlıyor. Şüphelinin tam 10 suç kaydı olduğu ortaya çıkıyor. İfadesi ise insanı dehşete düşürüyor: 'Madde etkisindeydim, çıplak bir kadın gördüğümü zannettim'.
'Ha tamam o zaman biz abartmışız' mı diyelim? Türkiye'de akıl almaz bir cüret sorunu var; bu ifadedeki rahatlık, bu ifadedeki pervasızlık bile bunu gösteriyor. Suç işleyen bir adamı 10 kere salarsanız, 11.'yi deneyeceği zaten bellidir. Özellikle genç kadınlara yönelik taciz ve saldırılarda, 'kıyafetin nasıldı ne giydin ki tacize uğradın, saat kaçtı o saatte orada ne işin vardı' gibi sorularla mağduru suçlayan ahlak bekçileri ise bu güpegündüz yaşanan skandala dair henüz bir açıklamada bulunmadı. Çünkü bahane bulacakları bir kıyafet, bir gece vakti yok. Sokaklar artık çocuklar için değil, yetişkinler için bile güvenli değil. Zafer Partisi Tertemiz Türkiye için kararlılık göstermeye devam edecek. Tertemiz bir Türkiye nasıl olur biliyor musunuz? Önce tertemiz bir adaletle, tertemiz bir güvenlikle, tertemiz bir mücadeleyle olur. Biz bu kararlılığı göstereceğiz ve Tertemiz Türkiye'yi başaracağız.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise Avrupa Birliği ülkelerinden vize alamama sorunu hakkında şöyle bir açıklama yaptı. 'Gençlerimiz kalır diye vermiyorlar' dedi. Bu açıklamadan utanılmalıydı, mahcup olunmalıydı. Çünkü bu cümle aslında büyük bir itirafı içinde barındırıyor. Gençlerimiz bu ülkede kalmak istemiyor. Peki neden? Gençler neden Avrupa'ya gitmek ve kalmak istiyor? Beyin göçü neden bu kadar tavan yaptı? Gençlerimiz bu ülkede ne bulamıyor? Bizde ne eksik? Sorulması gereken bu soruların hiçbirine dönüp bakılmıyor. Yine suç başkasında aranıyor, yine sorumluluk hissedilmiyor. Oysa bu tabloda sizin de payınız yadsınamaz. Henley Pasaport Endeksi'ne göre Türk pasaportu dünyanın en güçlü pasaportları arasında 8 basamak geriledi. 199 ülke arasında 102. sıraya yerleşebildik. 'Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?' diye klişe bir soru vardır. Eğer bize sorarsanız Türkiye'de ikisinin de karşılığı kalmadığını söylemek mümkün hale geldi. Çünkü çok okuyana fırsat verilmiyor, çok gezmek isteyene de imkân tanınmıyor.
Bu sıkıntılı gidişata rağmen yöneticilerden tek bir özeleştiri bile duyamıyoruz. Oysa gençler için sorumluluk alıp elinizi taşın altına koyarak en azından çabalayacağınızı söyleyebilirsiniz. Her şey yolundaymış, her şey tıkırındaymış gibi davranılıyor. Oysa ortada yol falan yok; gençler gitmek istiyor, kadınlar korkuyor, adalet çökmüş, güvenliğimiz zaten Allaha emanet, pasaportumuz değersiz. Bakın bir ülkenin geleceği, gençlerinin gitmek istediği değil; kalmak için sebep bulduğu bir ülke olduğunda kurtulur.
Sevgili genç arkadaşlarım,
Sizlere de şunu söylemek istiyorum. Ne kadar zorlandığınızı, umutsuzluğa kapıldığınızı, eğlenmek için girdiğiniz sosyal medya platformlarında haberleri görünce yaşadığınız sıkışmışlığı da anlıyorum çünkü aynısını bizzat ben de yaşıyorum. Tam da bu yüzden gitmemeliyiz aslında. Çünkü unutmayın, yanlış olduğunu düşündüğümüz şeyleri düzeltecek de gelecek nesiller boyu burada kalacak olanlar da biz gençleriz. Cumhuriyeti yükseltecek ve yaşatacak olanlar da yine biz gençleriz.
Aksaray'da 4 tane yaşı küçük çocuk, 'yan baktın' diyerek 18 yaşındaki bir genci bıçaklamış. Iğdır'da bir Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde bir öğrenci, teneffüste tartıştığı sınıf arkadaşını karnından bıçaklamış. İstanbul Bağcılar'da bulunan Plevne Çocuk Parkı'nda oynayan 4 çocuk, park içerisindeki elektrikle çalışan oyuncaklarda oluştuğu iddia edilen elektrik kaçağı nedeniyle akıma kapılmış. Neyse ki büyük bir yaralanma olmadan kurtulmuşlar. Balıklı Rum Hastanesi Çocuk Psikiyatri Bölümü'nde ise bazı hastaların hiç muayene edilmemiş gibi gösterilip sahte reçetelerle SGK'dan 112 milyon TL haksız kazanç elde edildiği tespit edilmiş. İçinde kırmızı ve yeşil reçeteli ilaçların da bulunduğu usulsüz reçeteler düzenlenmiş, bu ilaçların bir kısmı yabancılara satılmış. Soruşturmada 7 kişi hakkında gözaltı kararı verilmiş.
Bakın bahsettiğim tüm bu olayların bir tane ortak noktası var: gençlerimizin, çocuklarımızın canına mâl olabilecek ve yarınlarımızın güven vermediği bir gidişatın ağır ağır ilerliyor olması. Ülkemizde inanılmaz bir adalet sıkıntısı var. Sadece adliyelerde, duruşma salonlarında değil, sokakta, okulda, parkta, hastanede, yurtta… Nereye elimizi atsak, karşımıza bir şey daha çıkıyor ve her yanından çürümüşlük akıyor. Yan baktın, düz baktın, hakkını çaldırdın, haksızlığa uğradın, hava almak istedin, tacize uğradın… Her olayda karşı karşıya kaldığımız şey aynı aslında: can güvenliğinin olmadığı, liyakatin ve etik değerlerin yok sayıldığı bir düzen.
Biz gençler açısından en sıkıntılı kısımlardan biri de şu: Gençler hatta çocuklar bıçaklanırken, parklarda oyun oynayan çocuklar elektrik kaçağından etkilenirken, sahte reçeteler düzenlerken biz bunlar 'bireysel vakalar' diyerek kendimizi avutamayız. Çünkü bu olanlar bireysel değil, toplumumuzun yansıması. Biz gençler bugün birimizin başına gelen haksızlığa ses çıkarmadığımızda yarın onunla yüzleşecek olduğumuzu biliyoruz.
Teşkilat birimimiz başta olmak üzere genel merkez Divan üyelerimiz Türkiye'yi karış karış dolaşıyor, sizlerin dertlerini dinliyor projelerinize destekte bulunmak için çaba harcıyor. Önümüzdeki ay yapacağımız genişletilmiş il başkanları toplantımız öncesi tüm teşkilatlarımızı ziyaret ederek sizlerle buluşacak, vatanımız için çalışmaya, yeni fikirler üretmeye devam edeceğiz."