9747,07%3,8
38,79% 0,06
43,13% 0,31
4062,32% 0,68
6542,97% 0,00
İYİ Parti Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş, üniversitelere yönelik uzaktan eğitim kararına tepki gösterdi. "Belli ki gençleri bir araya getirmekten korkuyorlar." diyen Altıntaş, “Tüm psikologlar deprem travmasını atlatmanın en iyi yolunun bir an önce rutinlere dönmek olduğunu söylüyorlar.
YÖK’ün de bir an önce eğitimi normale döndürmek görevi olmalı. Böyle gerekçesiz zikzaklı uygulamalar siyasi baskı ihtimalini güçlendiriyor. Bu durumda onurlu bir YÖK yöneticisinin istifa etmesi, bugün alıştığımız haliyle affını istemesi gerekiyor.” ifadesini kullandı. İYİ Parti Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş, Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası yaşanan problemlere ilişkin TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyen Altıntaş, "Türkiye Cumhuriyeti'nin karşılaştığı en ölümcül zelzeleleri yaşadık." dedi. 1939 yılında yaşanan Erzincan depreminden sonra bir gazetenin "Felaketin büyümesine hileli inşaat sebep oldu, tetkik ediliyor." şeklindeki manşetini hatırlatan Altıntaş, "Bu ifade size tanıdık geliyor mu? Soruyorum, aradan geçen 80 küsür yılda hileli inşaat konusunda hiç ders almış mıyız?" diye sordu.
1999 yılında da büyük bir deprem yaşandığını bu çerçevede binaların sağlam olması için yönetmelikler çıkarıldığını, yapı denetim sistemleri kurulduğunu hatırlatan Altıntaş, "Anlaşılan hepsi sözde kaldı. Hatta iktidar tam tersine imar barışı çıkarıp, kaçak binaları yasal hale getirmekle övündü." dedi. İktidarın hem deprem öncesi hem de deprem sonrası sınıfta kaldığını belirten Altıntaş, "Kabahatlerini örtmek adına “yıkılan binaların yüzde 98’i 1999’dan önce inşa edilmişti” gibi tevil yoluna saptıysa da, bu ifadenin yanlışlığını TÜİK raporu açıkça gösteriyor.
TÜİK’e göre binaların yüzde 51'i, 1999 depreminden sonra yapılmış. Sayın Bakan bu konuyu bugün Yapı Denetiminden geçmemiş binalar olarak düzeltti. O zaman neden imar affı verip bunlara oturulabilir belgesi verdiniz Sayın Bakan! Sorumluluktan kaçamazsınız." şeklinde konuştu. “Halk kendi haline bırakılmış durumdaydı” "İktidar deprem anında da başarısız olmuştur" diyen Altıntaş, "İlk iki gün devlet felç olmuş, ortada görünmemiştir. Ben dördüncü gün partimizin yardım koordinasyonunda görevli olarak Adıyaman’a gittim. Halk tamamen kendi haline bırakılmış durumdaydı. Barınma ve ısınma imkanı bulamıyordu. Elektrik ve akar su yoktu, cep telefonları çalışmıyordu, akaryakıt kısıtlıydı. Gelen yardımlar, yoğun trafik nedeniyle saatlerce şehir girişinde bekliyordu." ifadelerini kullandı. Depremden iki hafta geçmesine rağmen ciddi bir iyileşme olmadığına işaret eden Altıntaş, sorunların büyük ölçüde devam ettiğine dikkat çekti. “Bakan’ın ifadesi kendi suçunu ortaya çıkarıyor” Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un, depremden 17 gün sonra yaptığı "Bir milyon iki yüz elli bin binanın hasar durumu tespit edildi" şeklindeki açıklamasına değinen Altıntaş, "Madem bu gücün var, 20 yıldır neden dayanıksız binaların inşasına göz yumdun, ya da tespit edip yıktırmadın diye sorarlar. Sayın Bakanın ifadesi kendi suçunu ortaya çıkarıyor." değerlendirmesini yaptı.
Altıntaş, AFAD ve KIZILAY’ın kurumsal niteliklerinin çöktüğünü, yandaşlara iş bulma ve para aktarma merkezleri gibi çalıştığını iddia etti. “Baz istasyonlarının ortak kullanımı sağlanmalıydı” Depremde en başarısız alanlardan birisinin de telekomünikasyon olduğuna işaret eden Altıntaş, "Depremden sonra elektrikler kesildi, iletişim tamamen durdu, internet gitti. Baz istasyonlarının birçoğu binalarla birlikte yıkıldı, kalanların jeneratörleri birkaç saat içinde durdu, mazot tedariki de yapılamadı, seyyar istasyonlar zamanında getirilemedi. Halbuki, derhal üç operatör arasında bölgede roaming yapılarak, baz istasyonlarının ortak kullanımı sağlanmalıydı. Bunu bile beceremedik.
Fiber altyapısı yetersiz olduğundan mobil istasyonlar da verimli kullanılamadı. Reklamı yapılan drone baz istasyonlarının hayal olduğu ortaya çıktı." dedi. “İktidar ve bakanları zan altındadır” Jandarma'nın kullandığı geniş alan APCO sisteminin ise çalışmaya devam ettiğine dikkat çeken Altıntaş, "1999 Gölcük depreminden sonra sadece kamunun kullanacağı, şehir merkezlerine hitap eden bir özel radyo sistemi kurulması gerekliliği ortaya çıkmıştı. Avrupa’da da ETSI tarafından standartları belirlenen Özel Radyo sistemi PMR’ın, TETRA ve DRM gibi değişik ticari ürünleri çok araştırıldı, ancak evrensel hizmet fonunda biriken meblağ buraya yönlendirilmek yerine siyasi amaçlarla FATİH projesi de denen okullara akıllı tahta alımı, öğrencilere tablet dağıtımı gibi uygulamalarla, FETÖ tarafından heba edildi. Buna izin veren iktidar ve onun bakanları da zan altındadırlar" açıklamasını yaptı. Ulaşımda da sınıfta kalındığını ifade eden Altıntaş, "Hatay ilimize 2 gün ulaşım imkanı neredeyse hiç yoktu. İktidar partisinin yıllardır belki de en fazla övündüğü yolların, havaalanlarının ne kadar kalitesiz, plansız, hesapsız olduğunu gördük. İskenderun limanında da yangın nedeniyle gemi yoktu." diye ekledi. “Hükümet olayı örtbas etme yolunu seçti” Deprem öncesi hazırlık planı gibi sonrasın da acil eylem planı olmadığını vurgulayan Altıntaş, “Halen gelecek planlaması boş vaatlerle geçiştiriliyor.
Hükümet maalesef olayları örtbas etme yolunu seçip, muhalif medyayı susturmayı tercih ediyor. Halkın tepkisini azaltmak için birkaç müteahhidi hedef gösteriyor. Mesele sadece birkaç müteahhidin birkaç ay hapis yatması ile geçiştirilmemeli. Belli ki, toplumsal olarak geniş bir ahlaki çöküntü de yaşıyoruz. En önemli motivasyonumuz kişisel hırs ve kar optimizasyonu oldu. Denetim yapması beklenenler de ahlaki çöküntünün bir parçası oldular. İktidardan başlayarak, belediyeler, kamu kurumları, müteahhitler, yapı denetim firmaları, diplomasını kiralayan mühendisler, arsa sahipleri, hepimiz suçluyuz. Ama, Allah’ın takdiri diyerek suçtan kurtulamayız. Madem her şeyi Allah’a bırakıyoruz, AFAD ve Kızılay’ı da kapatalım gitsin, kaderimizle baş başa yaşayalım mı diyeceğiz?” dedi.
Yapılması gerekenleri sıralayan Altıntaş, şöyle devam etti: "Çadır, konteyner, gibi barınma ve soba gibi ısınma ihtiyaçları hemen karşılanmalıdır. 140 bin nüfuslu Kırıkhan’a 700 çadır göndererek övünemezsiniz. 200 kişiye bir çadır yeter mi, Sayın Bakan? Köylere derhal yardım gönderilmelidir. Çadır veya konteyner köylünün kendi bahçesine konulmalıdır. Köylünün üretime davam etmesi sağlanmalıdır, bu amaçla hasar gören tarım araçları derhal kullanılabilir hale getirilmelidir. Tarım alanları ve meralar korunmalı, yapılaşmaya izin verilmemelidir. En azından merkezlerde akar su olmalıdır. Depremden bu yana insanlar banyo yapamadılar. Uyuz ve bulaşıcı hastalık salgını uyarı vermektedir. Aşevleri köyleri de dolaşmalıdır. Dezavantajlı gruplara özel destek verilmelidir. Engelliler bu ortamlarda çok daha mağdur olmuştur. Sahipsiz çocuklara hemen sahip çıkılmalıdır. Bölgenin demografik yapısı korunmalıdır. Yabancılara ev, arazi satışı yasaklanmalıdır. Yeni evlerin yapılacağı yerlerin zemin etüdü itinalı yapılmalı, beton dökümü artçılar azaldıktan sonraya bırakılmalıdır. Şehirler, sadece konut değil yaşam alanı olarak düzenlenmelidir. Enkaz kaldırma sırasında asbest içeren eternit veya ondule malzemenin taşınması ve imhası dikkatle yapılmalıdır. Enkaz atık alanları çevresel etkileri en aza indirecek şekilde belirlenmelidir.” “YÖK ne yaptığını bilmez bir halde” Üniversitelere yönelik uzaktan eğitim kararı ile depremzedelerin yurtlara yerleştirilmesi konularına da değinen Altıntaş, "YÖK ne yaptığını bilmez bir halde, bir o yana bir bu yana savrulup duruyor. Önce, KYK yurtlarını depremzedelere tahsis etme fikri ortaya çıktı.
YÖK, öğrencileri adeta yurtlardan kovarak işe başladı. Halbuki bu yurtlar aileler için hem uygun değil, hem de barınma imkanı için diğer kolay çözümler vardı. Daha sonra da uzaktan öğretime geçileceğini açıkladı. Doğal olarak, tıp, mimarlık, sanat, mühendislik gibi laboratuvar ve uygulama gerektiren alanlarda yüz yüze eğitime izin verdi. Zaten, olması gereken de buydu. Bu nedenle YÖK‘ün uygulamaya değer veren bu kararı kabul edilebilir idi. Ancak, geçen hafta sonu YÖK, tüm üniversiteleri tek tek arayarak, tüm branşlarda, tüm derslerde yüz yüze eğitim olmayacağını, kısacası öğrencilerin sınıfa girmelerini yasaklayan bir kararı tebliğ etti." şeklinde konuştu.
“YÖK’ün bu kararı almaya yetkisi yok” YÖK’ün böyle bir karar almaya yetkisi olmadığına vurgu yapan Altıntaş, "Anayasa’da bu tür idari kararların kanunla verileceği yazıyor, kanunda ise bu kararlar üniversite yetkili kurullarına verilmiş. Tabii, bugünün Türkiye’sinde bu kararı içine sindiremediği halde boyun eğmeyen üniversite yok maalesef. Peki, bu kararın gerekçesi nedir diye sorduğumuzda, gerekçe yok. İki gün önce izin verdiğinize bugün neden uymuyorsunuz?
KYK yurdu olmayan birçok üniversite var, onlara neden yüz yüze eğitim seçeneği vermiyorsunuz? Anlaşılan, gerçek sebep yurtların kullanımının çok ötesinde." ifadelerini kullandı. “Gençleri bir araya getirmekten korkuyorlar” "Belli ki gençleri bir araya getirmekten korkuyorlar." diyen Altıntaş, "YÖK yöneticileri de çok iyi bilirler ki, uzaktan bilgi dağıtırsınız, belki biraz öğretirsiniz ama eğitim yapamazsınız. Eğitim sadece sınıfta olmaz. Ulusal ve uluslararası camiadan gençlerin ve akademisyenlerin bir arada olacağı, tartışacağı, kütüphane kullanacağı, konferans ve seminerlere katılacağı, sosyal ve toplumsal duyarlılık aktivitelerinde yer alacağı ortamlar eğitimi tamamlarlar. Yarının binalarını uzaktan öğretimle diploma almış mühendislere bırakmak yeni yıkımlara sebep olmak demektir." değerlendirmesini yaptı. YÖK Başkanı Erol Özvar’a istifa çağrısında bulunan Altıntaş şunları ekledi: "Ayrıca, tüm psikologlar deprem travmasını atlatmanın en iyi yolunun bir an önce rutinlere dönmek olduğunu söylüyorlar, YÖK’ün de bir an önce eğitimi normale döndürmek görevi olmalı. Böyle gerekçesiz zikzaklı uygulamalar siyasi baskı ihtimalini güçlendiriyor. Bu durumda onurlu bir YÖK yöneticisinin istifa etmesi, bugün alıştığımız haliyle affını istemesi gerekiyor. Aksi, halde üniversite eğitimini tahrip edenler olarak tarih önünde hesap vereceklerdir.”