10850,24%0,96
40,68% 0,08
47,11% -0,09
4391,74% -0,08
7019,23% -0,26
Mustafa SARIİPEK
Anadolu’nun ortasında yükselen çağdaş bir soluk: Eskişehir… Bir yanda Osmanlı çarşılarının tarihi kokusu, diğer yanda Porsuk’un kıyısında Avrupa’yı andıran bir yaşam tarzı. Gezilecek yerleri, kültürel çeşitliliği, üniversite ruhu ve eşsiz doğasıyla Eskişehir, her adımda ziyaretçisine bambaşka bir hikâye anlatıyor.
Eskişehir, İç Anadolu’nun ortasında yer almasına rağmen kendine özgü dokusuyla Türkiye’nin en yaşanabilir şehirlerinden biri olarak öne çıkar. Adını “Eski Şehir” anlamına gelen tarihî geçmişinden alan kent, Friglerden Osmanlılara kadar uzanan zengin bir medeniyetin izlerini günümüze taşır. Özellikle Odunpazarı’nın Arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşırken, her taşın ardında bir tarih saklıdır. Ama Eskişehir sadece geçmişe yaslanan bir şehir değildir. Porsuk Çayı kıyısında gondolla gezmek, Sazova Bilim Kültür ve Sanat Parkı'nda masalları yaşamak ya da Kentpark’ta yapay plajda serinlemek bu şehrin modern yüzünü yansıtıyor. Ayrıca Çağdaş Cam Sanatları Müzesi gibi birçok özgün müze ile kültür-sanatın kalbidir.
GENÇ NÜFUSUN DİNAMİZMİ
Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir Teknik Üniversitesi sayesinde genç nüfusun dinamizmi, kente canlılık kazandırır. Kafeleri, bisiklet yolları, etkinlik alanlarıyla Avrupa şehirlerini aratmayan bir yaşam standardı sunar. Şehirdeki tramvay ulaşımı, hem çevreci hem de konforludur. Gastronomi açısından da Eskişehir, çiğ börek, met helvası, balaban kebabı gibi lezzetleriyle damakta unutulmaz izler bırakır. El sanatları meraklıları için ise lületaşı işlemeciliği mutlaka görülmesi gereken bir mirastır. Kısacası Eskişehir; gezilecek yerleri, kültürel birikimi, genç ruhu ve yaşanabilirliğiyle, Türkiye’nin saklı cevherlerinden biri. Bir günlüğüne geleni hafta boyu alıkoyan bu şehir, tarih ve gelecekle dolu hayatın merkezi.
ESKİŞEHİR’İN TARİHÎ DERİNLİĞİ
Antik çağda Dorylaion adıyla bilinen, Frigya’nın önemli kentlerinden biri olan bölge, bugün Şarhöyük adıyla anılan ören yerinde yeniden hayat buluyor. Tarihî kaynaklara göre Dorylaion; Roma ve Bizans dönemlerinde kaplıcalarıyla ünlenmiş, ticaret yolları üzerinde zenginleşmiş ve imparatorların yazlık saraylarına ev sahipliği yapmıştı. Arap kaynaklarında “Darauliya” ve “Drusilya” olarak geçen şehir, 1176’daki Miryokefalon Savaşı sonrası Selçuklu topraklarına katıldı. Bugün, Eskişehir’in Porsuk Çayı kıyısında yükselen modern kimliği kadar, altında yatan bu antik miras da merak uyandırıyor. Arkeologlar, 17 metre yüksekliğindeki Şarhöyük’ün, Dorylaion’un merkez yerleşimi olduğunu doğrularken; kentin geçmişiyle geleceği arasında önemli bir köprü kurulduğuna dikkat çekiyor. Formun Üstü
5000 YILLIK LÜLETAŞI SANATLA BULUŞUYOR
Bilimsel adıyla sepiolit olan ve halk arasında “denizköpüğü” diye bilinen bu mineral, 5 bin yıllık geçmişiyle Anadolu kültürüne kök salmış durumda. Magnezyum ve silisyum bazlı kayaçların derinlerdeki başkalaşım süreçleriyle oluşan lületaşı, gözenekli yapısı sayesinde nem ve gazı emerek içindeki atıkları tutabiliyor. Bu özelliği, özellikle pipo yapımında çok önemli. 300’den fazla ocaktan çıkarılan taş, yer altından ıslak hâlde alınıp nemliyken ustaların tezgâhına ulaşıyor.1970’lerden sonra tamamen yerli ustaların sanatına dönüşmüş durumda. Odunpazarı Kurşunlu Külliyesi’ndeki Lületaşı Müzesi ve Atlıhan El Sanatları Çarşısı’nda pipolardan takı ve bibloya kadar birçok ürün bulunuyor.
GEZİLECEK YERLER
Not: Eskişehir’in merkez ilçeleri Odunpazarı veTepebaşı ana merkez gezi alanları. Bu nedenle bu iki ilçe ayrı ayrı olarak yazılmıştır. Burada yer alan bilgiler her iki ilçede de bulunan ortak yerlerdir.
Eskişehir’in Venedik’i Porsuk Çayı
Sakarya Irmağı’nın en uzun kolu olan çay, şehri kuzeyde Tepebaşı, güneyde ise Odunpazarı olmak üzere ikiye ayırıyor. Porsuk’un özellikle Köprübaşı (Adalar) bölgesi, şehre kattığı görsel estetik ve canlı atmosferiyle adeta bir Venedik havası estiriyor. Çay üzerinde yapılan bot ve gondol gezileri, yerli ve yabancı turistlerin en çok ilgi gösterdiği aktiviteler arasında yer alıyor. Çevresindeki kafe, restoran ve yürüyüş yolları, Porsuk kıyılarını bir buluşma ve dinlenme noktası hâline getiriyor. Akşamları ise ışıklarla süslenen nehir kenarı görülmeli.
Porsuk’un kalbinde şehir keyfi: Adalar Bölgesi
Odunpazarı ve Tepebaşı ilçelerinin kesişiminde yer alan, Eskişehir’in en canlı yürüyüş ve buluşma noktalarından biri. Porsuk Çayı’nın iki yakasına dizilen kafeler ve restoranlar, her mevsim sosyal hayatın nabzını tutuyor. Adalar Bölgesi, özellikle gondol ve bot turlarıyla ziyaretçilere Venedik havası yaşatıyor. Bölgede düzenlenen sokak etkinlikleri, açık hava konserleri ve sanat performansları da Eskişehir gezilerine renk katıyor.
ALPU İLÇESİ
Frigya’dan Roma’ya, Selçuklu’dan Cumhuriyet’e uzanan zengin geçmişiyle Alpu, sadece tarihiyle değil, yaşattığı sanatla da dikkat çekiyor. İlçede 250 ailenin yaşattığı “Savat” sanatı, gümüşü siyah-beyaz renklerle süsleyerek zarif eserler ortaya koyuyor. Dereköy’de çıkarılan lületaşı, el emeğiyle şekillenerek bölge ekonomisine katkı sunarken; Uyuzhamam’daki şifalı kaplıca suları da sağlık arayanlara umut oluyor. Alpu’nun temellerini atan altı haneden bugüne, Kemalpaşa Mahallesi’nde hâlâ “Eski Alpu”nun izleri yaşıyor.
Derekop (Saklı) Kanyonu
Karacaören Köyü’nün kuzeydoğusunda, halk arasında Saklı Kanyon olarak biliniyor. Uzak mesafeden bakıldığında gizli kalmış gibi görünen kanyon, aslında içinde 28 farklı şelale ve birbirinden güzel küçük göletler barındırıyor. Yoğun ormanlık bir patikadan ulaşılan, zorlu arazi koşulları nedeniyle mutlaka deneyimli rehberler ve profesyonel ekiplerle gitmek güvenliğiniz açısından öneriliyor.
Büğdüz Köyü Camii
Sade mimarisiyle tarihe sessizce tanıklık ediyor. Köy meydanında, bahçeyle çevrili bir alanda bulunan yapı, kârgir tekniğiyle inşa edilmiş ve duvarları içten-dıştan sıvalı. Üzerinde kiremitle örtülü onikigen kasnaklı. Caminin kitabesi yok ama köylüler 1235’de yapıldığını söylüyor.
Karahöyük (Midaion)
Frig Kralı Midas’ın kurduğu şehir olarak bilinen Karahöyük, Alpu Ovası’na hâkim konumuyla Eskişehir’in en büyük arkeolojik alanlarından biri. İlk Tunç Çağı’ndan Bizans’a dek kesintisiz yerleşime sahne olan höyük, 500 metre çapı ve 20 metre yüksekliğiyle dikkat çekiyor. Roma döneminde adına sikke basılan bu antik kentte yapılan kazılarda, döneme ait köprü kalıntıları bulundu. Asklepios heykelleri ve sikkeler gibi birçok değerli eserler Eskişehir ETİ Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.
Ulubük Mağarası
Alpınar Köyü yakınlarındaki Ulubük Yaylası’nda yer alan, Sakarya Nehri’ne bakan ormanlık bir sırtın üzerinde saklı güzelliğini koruyor. Zengin damlataş oluşumlarıyla dikkat çeken mağaraya, Eskişehir-Alpu-Gökçekaya Barajı yolu üzerinden ulaşım sağlanabiliyor. Mağara
Porsuk ve Sakarya havzalarını ayıran bu yüksek noktada yer alıyor.
Kara Mağara
Karacaören Köyü yakınlarında, Sakarya Nehri’ne bakan yüksek yamaçta, doğanın ustalıkla şekillendirdiği eşsiz bir yeraltı güzelliği. Yarım saatlik yürüyüşle ulaşılan mağara, içindeki sarkıt, dikit ve sütunlarla adeta doğal bir sanat galerisi gibi. Gökçekaya Barajı yolu üzerinden kolayca erişilebilen Kara Mağara, fiziki yapısıyla doğa turizmi için oldukça elverişli bir potansiyele sahip. Formun Altı
BEYLİKOVA İLÇESİ
Porsuk Nehri kıyısında, şeker pancarı tarlaları ve hayvancılık geleneğiyle üretken ilçelerden biri. Her yıl Haziran-Temmuz aylarında düzenlenen Süt Şenliği, bölge halkını bir araya getiriyor. Selçuklular döneminde büyük bir at yetiştirme merkezi olan ve "Beylikahır" adıyla anılan ilçe, Ahır kelimesi beğenilmediği için, Belediyenin müracaatı üzerine 28 Eylül 1985 tarihinde Beylikova adını aldı. 1987 tarihinde ilçe oldu. İlçenin temelleri ise 1890’da Bulgaristan’ın Byala Slatina kasabasından göç eden Pomaklar tarafından atıldı.
Beylikahır Gölü
Göçmen kuşların uğrak durağı olan göl, doğa fotoğrafçılarının objektifine eşsiz kareler sunarken, çevresindeki yeşil alanlar da yürüyüş ve piknik yapmak isteyenler için cazip bir ortam oluşturuyor. Rüzgârla hafifçe dalgalanan yüzeyi, gün batımında yansıyan renklerle birleşince seyrine doyulmaz bir manzara ortaya çıkıyor.
Hasan Baba Türbesi
Tarihi yapısı ve çevresindeki yeşil alanlarla huzur sunan türbe, yerel halk kadar tarih meraklılarının da ilgisini çekiyor. Geleneksel mimarisiyle dikkat çeken bu özel mekan, ziyaretçilerine hem dua hem de sakin bir keşif deneyimi vadediyor.
ÇİFTELER İLÇESİ
Tarihi Frig ve Roma uygarlıklarına uzanan köklü geçmişiyle 1951’de ilçe statüsü kazanan bölge, özellikle tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlıyor. Sakarya Nehri’nin kaynağı olan Sakaryabaşı, doğal güzelliği ve zengin bitki ile balık çeşitliliğiyle adeta canlı bir akvaryum görünümünde. Konaklama tesisleri, balık restoranları, çay bahçeleri, piknik alanları ve doğal yüzme havuzları turizme hareketlilik katıyor. İlçede farklı etnik kökenlerden oluşan zengin bir kültürel mozaik yaşanıyor.
Sakaryabaşı
Sakaryabaşı’ndan doğup 824 km sonra Karadeniz’e dökülen Sakarya Nehri’nin doğduğu önemli bir doğal kaynak noktası. Suyu genellikle 19-20 derece arasında olup, piknik alanlarıyla da ziyaretçilerin ilgisini çeken ilçenin önemli turizm merkezlerinden. Bölgede, Sakarıbaşı, Gökgöz, Kırkkız, Ilıksu ve Göztaşı isminde 5 ayrı kaynak bulunuyor. Özellikle Gökgöz kaynağı, temiz ve berrak suyu sayesinde dalış tutkunlarının ilgisini çekiyor. Karaburgu Gözesi, Mısır’daki ünlü Blue Hole dalış merkeziyle karşılaştırılıyor. Kırkkız adı ise, hayvan otlatan 40 genç kızın aynı anda boğulması efsanesine dayanıyor ve bu kaynaklarda film çekimleri yapılıyor. Formun Altı
GÜNYÜZÜ İLÇESİ
Hitit ve Roma dönemlerine uzanan geçmişine rağmen Günyüzü’nde kalıcı Türk yerleşimi, 1072’de Selçukluların Sivrihisar’a yerleşmesiyle başlamıştır. 1289’da Osman Bey’in bölge idaresini kardeşi Gündüz Bey’e vermesiyle, 3 bin kadar Türkmen aşireti bu topraklara yerleştirilmiş; Beydili, Yazır, Buğdüz, Karkın ve Kılıç gibi boylar bölgenin kültürel kimliğini şekillendirmiştir. Kozağacı adıyla anılan yerleşim 1932’de bucak, 1972’de belediye, 1990 yılında ise ilçe oldu. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan Günyüzü’nde, kök boya ile dokunan kilimler özellikle Kayakent, Kuzuören, Kavacık ve Gecek köylerinde yaşatılıyor. İlçeye tarihî değer katan Arayit Dağı eteklerindeki Frig yerleşimleri ve kaya anıtları.
Kavuncu Sakarya Köprüsü
Kavuncu Köyü’ne 3 km, Sakarya Nehri üzerinde, bölgenin önemli ulaşım yapılarından biri. İlginç yapısıyla dikkat çeken köprünün temel bağlantıları, geleneksel yöntemlerle, ağaç direkler üzerine kurşun dökülerek yapılmış. Sağlı sollu yerleştirilen kemerli beton kolonların içinden geçirilen demir korkuluklar, köprünün karakteristik trabzanlarını oluşturuyor. Ancak zaman içinde bazı metal aksamlarının sökülerek çalınması ve taşıyıcı kolonların yıpranması nedeniyle yapı zarar görmüş.
Çakmakbaşı Suyu Örenliği
Çakmak Köyü’nün 2.5 km kuzeyinde, vadinin batı yamacındaki Amur mevkiinde zamana direnen izler taşıyor. Yüzeyde görülen Bizans dönemi seramik parçaları ve yapı temelleri, buranın önemli bir yerleşim olduğunu gösteriyor. Taş akıntıları ise bu alanın zamanında surlarla çevrili olduğunu düşündürüyor. Tarlalar arasındaki yollarla ulaşılan bu sessiz arkeolojik alan, keşfedilmeyi bekleyen gizli bir tarih noktası.
Çukur Çeşme
Kayakent beldesinde, 17. veya 18. yüzyıla tarihleniyor. Zamanla yol seviyesinin altında kaldığı için halk arasında “Çukurçeşme” olarak anılan yapı, taş basamaklarla inilen bir alan içinde yer alıyor. Yontu taştan yapılan çeşmenin iki lülesi ve sonradan betonarme yenilenmiş yalak kısmı bulunuyor. Niş bölümü taşla kapatılan çeşmenin en dikkat çekici detayı ise, yükseltilen kısmında yer alan Bizans dönemine ait devşirme bir taşın kullanılmış olması. Formun Üstü
Başmelek Mikael Kilisesi
Gümüşkonak’ta yer alan ve Bizans döneminin kutsal hac merkezlerinden biri olan kilise, bugün harap olsa da taşıdığı manevi ve tarihî değerle dikkat çekiyor. Erken Bizans döneminde Germia olarak bilinen bu yerleşim, İsa'nın tüniğinden bir parçanın kilisenin kryptasında saklandığına inanılması nedeniyle hacıların uğrak noktası hâline gelmişti. Sykeonlu Aziz Theodoros’un yazıtlarında adı geçen kiliseyi, İmparator Iustinianus’un dahi ziyaret ettiği biliniyor. Günümüzde “Yürme” ya da “Yörme” adlarıyla yaşayan bu tarihî yerleşim, Başmelek Mikael’e adanan kilisesiyle geçmişin izlerini hâlâ taşımaya devam ediyor.
Gecek Camii: Selçuk Bey’in Mirası
Gecek Mahallesi’nde, 15. yüzyılda Umurbey’in oğlu Selçuk Bey tarafından yaptırılmış.
1486’da Sivrihisar’da seraskerlik yaptığı bilinen oğlu Hasan Bey ile birlikte aile, bölge tarihinde önemli bir iz bırakmıştır. 1970’li yıllarda caminin kırma çatısı kaldırılarak kubbeleri galvanizle kaplanmış; yıldırım düşmesi sonucu hasar gören minaresi ise onarılarak yeniden taşla inşa edilmiştir. Onaltıgen pabuçlu ve gövdeli minaresiyle dikkat çeken yapı, tarihî kimliğini koruyarak ibadete ve ziyarete açık hâlini sürdürüyor.
HAN İLÇESİ
Frig Vadisi’nin Saklı Kapısı: Han İlçesi Tarihini Fısıldıyor. Kanuni döneminde “Han-ı Barçın Kazası” olarak geçen bölge, o dönem 119 köyü ve geniş sınırlarıyla Emirdağ, İscehisar, Bayat, Sivrihisar ve Haymana’nın bir kısmını kapsıyordu. Barçın adı, bölgede yaygın olan ipek böceği yetiştiriciliğine işaret ediyor. Han, 1967’de belde, 1990’da ise ilçe oldu. Tarihi ipek yolları üzerinde yer alan ilçe, Hüsrev Paşa’nın yaptırdığı kervansaray ve cami ile Osmanlı'nın stratejik uğrak noktası hâline gelmişti. Frigya'nın kutsal kenti Yazılıkaya-Midas'a da ev sahipliği yapan Han, aynı zamanda Roma, Bizans ve Osmanlı eserleriyle bezeli. Formun Altı
Midas Anıtı -Yazılıkaya Frig Anıtı
Eskişehir’e yaklaşık 80 kilometre mesafedeki Anıtkaya Köyü sınırlarında yer alıyor. Dünya çapında tarih ve kültür tutkunlarının ilgi odağı olan bu anıt, mitolojik kral Midas anısına, 17 metre yüksekliğinde kayalar oyularak yapılmış etkileyici bir yapı. M.Ö. 600 civarında inşa edildiği tahmin edilen Midas Anıtı, antik Midas şehrinin kuzeydoğu eteğinde konumlanıyor. Üzerindeki geometrik motifler ve süslemelerin yanı sıra, ön cephesinde Tanrıça Matar’a ait dini törenlerin yapıldığı heykel de bulunuyor. Anadolu’daki en çarpıcı Frig kaya anıtlarından.
Frigya’nın Saklı Taş Çiçeği: Sümbüllü Anıt
Frigya Vadisi'nde, Midas Şehri platosuna çıkan yolun güneyinde yer alan, adını sümbül çiçeğini andıran siluetinden alıyor. Bölgedeki benzeri olmayan mimarisiyle dikkat çeken anıtın her iki yanında simetrik pencereler bulunuyor. Frig dönemine ait özgün kaya işçiliğinin izlerini taşıyan bu yapının, dini ya da anıtsal amaçlarla oyulmuş olabileceği düşünülüyor. Frig uygarlığının estetik anlayışını ve kaya mimarisindeki ustalığını gözler önüne seren anıt, Frig Vadisi’nde yapılacak tarih yolculuğunun gözden kaçmaması gereken duraklarından.
Hüsrev (Hüseyin) Paşa Camii ve Külliyesi
17. yüzyıl Osmanlı mimarisi, 4. Murat’ın vezirlerinden Hüsrev Paşa tarafından 1631-1638 yılları arasında inşa ettirilen külliye; cami, kervansaray ve hamamdan oluşan bir menzil kompleksi niteliğinde. Ters T planıyla Anadolu’daki klasik cami mimarisinden ayrılan yapının, Bizans döneminden kalan bir kilise temeli üzerine kurulduğu biliniyor. Büyük bir kubbe ile örtülü olan cami, zarif taş işçiliği ve dengeli mimari yapısıyla dikkat çekiyor.
Han Yeraltı Şehri
M.S. 1. yüzyıldan itibaren yerleşim yeri olarak kullanılmış, Anadolu’nun en eski ve gizemli sığınaklarından biri. Sarp kayalara oyulmuş yaşam alanları, tapınaklar, sığınaklar ve kutsal mekânlarla dolu, özellikle Arap akınlarına karşı korunma amacıyla inşa edilen çok katmanlı yapı. Hıristiyanların ilk dönem yerleşimlerinden biri olarak 100’ün üzerinde kaya mezarı bulunuyor ve 1992 yılından bu yana geçmişin izleri gün yüzüne çıkarılmaya devam ediyor. 1,80 metre yüksekliğindeki dar giriş kapısına sahip.
Akhisar Kalesi
Akhisar Köyü’nde, bölgeye hakim bir tepe üzerinde, yaklaşık 9 bin yıllık geçmişiyle Frig döneminden günümüze uzanan önemli bir tarihî yapı. Kayalara oyularak oluşturulmuş kale, çevresinde Roma ve Bizans dönemlerine ait kaya mezarlarıyla zenginleşen tarihi atmosferiyle dikkat çekiyor. Günümüze yalnızca az bir kısmı ulaşabilmiş olsa da, kayalara oyulmuş odaları ve mezarlarıyla ziyaretçilerine eşsiz bir geçmiş yolculuğu sunuyor.
Han Höyüğü
Arkeolojik kazılarda elde edilen seramik parçaları, mimari kalıntılar ve taş aletler, yerleşimin Neolitik dönemden itibaren kullanıldığını gösteriyor. Bugün sessiz bir tepe gibi görünen bu höyük, geçmişte çeşitli medeniyetlerin izlerini taşıyan dinamik bir yaşam alanıydı. Kazılarda çıkan bulgular, Frigya’dan önce de burada yoğun bir yerleşim olduğunu kanıtlıyor. Han Höyüğü’nde bulunan bazı eserler Eskişehir Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.
Kümbet Termal Kaynakları
Doğal şifalı suları ve sakin atmosferiyle dikkat çekiyor. Özellikle romatizma ve cilt rahatsızlıklarına iyi geldiği bilinen bu kaynaklar, yıl boyunca ziyaretçi ağırlıyor. Termal alanın çevresi, doğayla baş başa vakit geçirmek isteyenler için yürüyüş ve piknik imkânları da sunuyor. Şifa ve huzur arayanlar için ideal.
Kayırlı Yaylası
Tertemiz havası ve geniş çayırlıkları, sessizliği ve serinliğiyle dikkat çeken yayla, özellikle yaz aylarında kamp, doğa yürüyüşü ve gökyüzü gözlemi yapmak isteyenlerin uğrak noktası hâline geldi. Frig Vadisi’ne yakın konumda yer alan yayla, gün batımı ve gece yıldız manzaralarıyla fotoğrafçılar için de doğal bir stüdyo niteliğinde.
Tarihi Han Çeşmesi
Osmanlı döneminden bugüne ulaşan nadide su yapılarından biri. Sade ama zarif taş işçiliğiyle dikkat çeken çeşme, Vezir-i Azam Hüsrev Paşa’nın yaptırdığı yapı kompleksinin bir parçası. Kervan yolunun önemli su duraklarından biri olarak da tarihî bir işleve sahip.
Sazak Vadisi
Doğa yürüyüşü yapmak ve sakin bir gün geçirmek isteyenler için birebir. Zengin bitki örtüsü, serin havası ve kuş cıvıltılarıyla vadi, bahar ve yaz aylarında doğa fotoğrafçıları ve kampçılar tarafından sıkça tercih ediliyor. Sessizlik ve yeşilin 1001 tonunu arayanlar için eşsiz bir rota.
Karaören Mesire Alanı
Hafta sonlarını doğada geçirmek isteyen aileler için cazip bir buluşma noktası. Geniş yeşil alanları, gölgelik ağaçları ve çocuk oyun parklarıyla hem dinlenmek hem de eğlenmek mümkün. Mesire alanı, temiz havası ve düzenli yapısıyla özellikle ilkbahar ve yaz aylarında yoğun ilgi görüyor. Hem piknik hem doğayla iç içe zaman geçirmek isteyenler için ideal.
İNÖNÜ İLÇESİ
Friglerden Bizans’a, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan derin tarihiyle dikkat çekiyor. Eserönü mevkisinden toplanan sütun başlıkları, ilçenin Frigler tarafından kurulduğunu ortaya koyarken, Bizans döneminde kasabanın adının “Basilika” olduğu biliniyor. Osmanlı döneminde küçük bir köy olan İnönü, Kurtuluş Savaşı’nda I. ve II. İnönü Muharebeleri’ne sahne olmuş; bu zaferler sonucunda Atatürk, savaşın geçtiği bu beldenin adını İsmet Paşa’ya soyadı olarak vermiştir. Bugün tarım ve hayvancılığın temel geçim kaynağı olduğu İnönü, THK İnönü Eğitim Merkezi’ne ve çeşitli eğitim kurumlarına ev sahipliği yapıyor. Doğal kaya sığınakları ve İnönü Ovası’nı gören tepelerdeki inler ise ilçenin tarih boyunca savunma açısından nasıl stratejik bir noktada yer aldığını gözler önüne seriyor.Formun Üstü
İnönü Savaşları Karargah Evi
Kurtuluş Savaşı’nın kaderini değiştiren I. ve II. İnönü Muharebeleri’nin yönetildiği tarihi binada hizmet veriyor. Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü’nün karargâh olarak seçtiği bu nokta, Yunan kuvvetlerinin Ankara’ya ilerleyişini durdurarak, zaferin anahtarı oldu.
1987’de Kültür Bakanlığı’na devredilen yapı, 2001 yılında restorasyonla "İnönü Savaş Müzesi" olarak ziyarete açıldı. Müzede, cephe emirlerinden silahlara, İsmet İnönü’nün üniformasından yöresel etnografik eserlere kadar geniş bir koleksiyon sergileniyor.
Alaaddin Camii
Mustafa Çamaz Caddesi ile Kale Sokak’ın kesiştiği noktada yükselen cami, 1396 yılında Hoca Yadigar Bin Sultan Ali tarafından yaptırıldı. Kitabesi hâlen giriş kapısında yer almaktadır. Kare planlı ve tek kubbeli mimarisiyle sade Osmanlı erken dönem cami örneklerinden olan yapı, kuzeybatı köşesindeki minaresi ve sonradan eklenen son cemaat mahalliyle dikkat çekiyor. Sessiz ama köklü geçmişe sahip.
İnönü Mağarası
İnönü’nün güney ovalarına hâkim Sarısu yöresinde yer alan ve 15 kilometre öteden bile seçilebilen görkemiyle dikkat çeken, büyük dağlara yaslanmış bu geniş ve etkileyici mağara, yaz aylarında bölgeye gelen yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Doğal yapısı bozulmamış olan mağara, sessizliği ve manzarasıyla biliniyor.
İnönü Türk Hava Kurumu Eğitim Merkezi
Havacılık tarihimizin öncülerinden Vecihi Hürkuş’un planör denemeleri sırasında keşfettiği rüzgâr avantajı sayesinde seçilen İnönü, Atatürk’ün emriyle Türk Hava Kurumu tarafından bir eğitim merkezine dönüştürüldü. Bugün THK’nın himayesinde faaliyet gösteren İnönü Eğitim Merkezi, özellikle yaz aylarında paraşüt, balon ve planör eğitimi alan gençler için bir gökyüzü okulu niteliğinde. Rüzgârın yönü ve gücüyle doğal bir pist haline gelen bölge, sadece eğitim değil, aynı zamanda ulusal ve uluslararası havacılık etkinliklerine de ev sahipliği yapıyor.
Eski İnönü Tren Garı
Cumhuriyet’in ilk yıllarından kalma tarihi yapı, trenle yolculukların altın çağını yansıtan dokusuyla zamanın ruhunu bugüne taşıyor. Çevresindeki doğal manzara ve sade taş yapısıyla fotoğraf tutkunlarının ilgisini çeken gar, aynı zamanda demiryolu tarihine meraklı gezginler için anlamlı bir durak niteliğinde.Formun Altı
İnönü Tepesi
Bölgenin en etkileyici manzaralarını sunan noktaların başında geliyor. Zirveden bakıldığında İnönü’nün verimli ovaları, köy yerleşimleri ve doğal güzellikleri panoramik bir şekilde izlenebiliyor. Gün doğum ve batımında sunduğu renk şöleniyle fotoğraf tutkunlarının gözdesi.
İnönü Yamaç Paraşütü Merkezi
Adrenalin ve özgürlük arayanların gözde duraklarından biri. Uygun rüzgâr koşulları ve geniş uçuş alanları sayesinde bölge, yamaç paraşütü için ideal bir doğal pist konumunda. Gökyüzünden İnönü Ovası’nın ve çevresindeki doğal güzelliklerin panoramik manzarasını izlemek isteyenler için ideal. Özellikle ilkbahar ve yaz aylarında yoğun ilgi görüyor.Formun Altı
Yarhisar Mağaraları
İnönü’nün yer altındaki sessiz mucizesi. Doğanın binlerce yılda şekillendirdiği büyüleyici oluşumlara ev sahipliği yapıyor. Mağara içindeki sarkıt ve dikitler, adeta doğal bir sanat galerisi gibi. Sessizlik, serinlik ve eşsiz doğal detaylarla dolu mağaralar; doğa yürüyüşçüleri, keşif meraklıları ve fotoğraf tutkunları için etkileyici bir rota. Mağaralar, çevresindeki doğal peyzajla birlikte bir gezi rotasına dönüştürülebilecek potansiyele sahip. Formun Altı
İnönü Şehitliği
Kurtuluş Savaşı’nın en çetin anlarında hayatını kaybeden Mehmetçiklerin anısını yaşatıyor. I. ve II. İnönü Muharebeleri'nin ardından inşa edilen anıt mezar, çevresindeki doğal peyzajla birlikte millî mücadele ruhunu hissetmek isteyenler için anlamlı bir durak. Her yıl düzenlenen törenlerle hatıralar tazeleniyor, kahramanlık unutulmuyor.
İnönü Kanyonu
Yemyeşil vadiler ve sarp kayalıklar arasında uzanan etkileyici bir doğa harikası. Yürüyüş parkurları ve kamp alanlarıyla doğaseverlere eşsiz bir keşif rotası sunan kanyon boyunca karşılaşılan doğal oluşumlar ve endemik bitki örtüsü, fotoğrafçılar ve ekoturizm meraklıları için de oldukça ilgi çekici. Bahar aylarında özellikle tercih edilen rotalardan biri.
İnönü Göletleri
Dereyalak Göleti ile İnönü ilçesindeki Dutluca 1-2 Göletleri, doğaseverler için huzurlu kaçamak noktaları sunuyor. Dereyalak Göleti, yemyeşil çevresi ve sakin sularıyla özellikle ilkbaharda piknik, doğa yürüyüşü ve balıkçılık için ideal bir alan oluşturuyor. İnönü’de bulunan Dutluca ve Dutluca 2 Göletleri ise serinlemek, olta balıkçılığı yapmak ve kamp deneyimi yaşamak isteyenler için tercih edilen yerler arasında. Göletlerin etrafındaki zengin bitki örtüsü ve kuş çeşitliliği, fotoğrafçılık ve kuş gözlemciliği için ayrı bir cazibe sağlıyor.
MAHMUDİYE İLÇESİ
1954 yılında ilçe oldu. Ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayanıyor. Tarihi Hitit ve Frig uygarlıklarından Roma-Bizans dönemlerine kadar uzanan, Osmanlı döneminde at yetiştiren hara kurulmasıyla önem kazandı. 1815 yılında II. Mahmud’un emriyle kurulan Çiftlik-i Hümayun’da yoğunlaşan tarım ve hayvancılık faaliyetleri, ilçeye adını verdi. Günümüzde T.C. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne (TİGEM) bağlı Anadolu Tarım İşletmesi, Türkiye’nin en büyük üç işletmesinden biri olarak, yarış atı yetiştiriciliğinde ülke çapında kritik bir rol oynuyor. İlçede bulunan Türkiye Jokey Kulübü (TJK) harasında yetiştirilen taylar her yıl Mayıs-Haziran aylarında açık artırmayla satılırken, Eylül ayında yaklaşık bir ay süren at yarışları heyecanı yaşanıyor.
At Yetiştiriciliği
1815 yılında II. Mahmud tarafından Osmanlı ordusunun at ihtiyacını karşılamak üzere kurulan Çiftlikat-ı Hümayun, 200 yıldır safkan Arap atı yetiştiriciliği yapmaktadır. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne (TİGEM) bağlı bu işletme ile özel çiftlikler ve Türkiye Jokey Kulübü (TJK) Pansiyonu’nda toplamda yaklaşık 1500 safkan Arap atı bulunuyor. İlçede at pansiyonculuğu, damızlık ve yarış atı yetiştiriciliği alanlarında çok sayıda işletme bulunuyor.
Atçılık Eğitim Merkezi
Türkiye’nin en prestijli atçılık merkezlerinden biridir. Burada verilen at yetiştiriciliği ve binicilik eğitimleriyle hem bölgeye hem de ülke genelinde atçılık kültürüne büyük katkı sağlanıyor. Ziyaretçiler, bu merkezde asil Arap atlarını yakından tanıma ve binicilik deneyimi yaşama imkânı buluyor.
Tarihi Mahmudiye Hamamı
Osmanlı döneminden günümüze ulaşan, mimarisi ve tarihi dokusuyla öne çıkıyor. Geçmişte ilçenin sosyal yaşamında önemli bir buluşma noktası olan hamam, ziyaretçilere tarihi atmosferi yaşatan nadide yapılar arasında yer alıyor.
Tarihi Mahmudiye Köprüsü
Osmanlı döneminden kalan Tarihi Mahmudiye Köprüsü, ilçenin tarihine tanıklık eden önemli bir yapı. Taş işçiliğiyle dikkat çeken köprü, tarih meraklıları vefotoğraf tutkunları için cazip bir ziyaret noktası.
MİHALGAZİ İLÇESİ
Tarih boyunca farklı sancaklara bağlı köy statüsünde bulunup, 1991 yılında ilçe oldu. Eski adı Gümele olan, Osmanlı döneminde Sultanönü (Eskişehir), Bursa ve Bolu sancaklarına bağlı olarak çeşitli idari değişiklikler yaşamıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında İnhisar’dan gelen Yunan kuvvetlerini püskürten halkı ile tarih sahnesinde önemli bir yere sahip. Sündiken ve Bolu Dağları arasında konumlanan, Sakarya Nehri’nin sunduğu doğal zenginlikle çevrili. Mihalgazi’nin adını aldığı Köse Mihal, Osmanlı’nın kuruluş döneminde önemli bir figürdür.
Sakarıılıca Kaplıcaları
Sakarya Vadisi'nin yemyeşil çam ormanlarıyla çevrili doğasında huzur ve sağlık arayanların gözdesi. 43 ila 48 derece arasındaki şifalı termal sular romatizmal rahatsızlıklara iyi gelirken, 53 derecelik özel kaplıca havuzları tedavi amaçlı kullanılıyor. Aynı zamanda içilebilir özellikteki maden suları da doğal bir destek yöntemi olarak değerlendiriliyor.
Avlakkaya Kanyonu
Eskişehir’e 35 kilometre uzaklıktaki Mihalgazi ilçesinin Hekimdağ Köyü sınırlarında adeta saklı bir vaha. Milyonlarca yılda oluşmuş doğal kaya yapıları arasında akan şelaleler, serin akarsular ve el değmemiş florasıyla kanyon, Eskişehir’de düzenlenen doğa yürüyüşlerinin en popüler rotalarından biri. Her mevsim farklı renklere bürünen Avlakkaya Kanyonu, fotoğraf meraklıları için de kaçırılmayacak kareler sunuyor.
Merkez Camii ve Çarşısı
Cami, sade mimarisiyle ilçenin ruhunu yansıtırken, çevresindeki çarşı alanı da sosyal yaşamın nabzını tutuyor. Cami çevresindeki küçük esnaf dükkânları, kahvehaneler ve geleneksel pazaryeri, ziyaretçilere ilçenin samimi atmosferini hissettiriyor. Özellikle cuma günleri kurulan semt pazarı, sadece alışveriş değil, aynı zamanda bölge halkının bir araya geldiği sosyal bir buluşma noktası. Formun Altı
Sakarya Nehri Kıyısı ve Yürüyüş Parkuru
Mihalgazi’den geçen Sakarya Nehri kıyısında düzenlenen yürüyüş parkurları, sabah serinliğinde kuş sesleri eşliğinde yürüyüş yapmak isteyenler için ideal bir ortam. Aileler için çocuk oyun alanları ve piknik masalarının yer aldığı bu yeşil kuşak, hem dinlenme hem de sosyalleşme açısından ziyaretçilere keyifli anlar yaşatıyor. Formun Altı
Gökçekaya Barajı
Sakin atmosferi ve etkileyici manzarasıyla doğaseverlerin uğrak noktalarından biridir. Baraj çevresi, hem piknik yapmak hem de balık tutmak isteyenler için keyifli bir ortam sunarken, fotoğraf tutkunlarına da büyüleyici kareler yakalama fırsatı veriyor.
Sakarıkaracaören Yaylası
Yüksek rakımı sayesinde adeta doğal bir klima görevi gören yayla, çam ormanları, geniş otlakları ve yayla evleriyle huzur dolu bir atmosfer. Doğa yürüyüşü, piknik ve kamp gibi aktiviteler için elverişli olan yaylada, özellikle gün batımı manzaraları etkileyici görüntüler oluşuyor. Yaz aylarında düzenlenen yerel şenlikler ise ziyaretçilere bölgenin kültürel dokusunu yakından tanıma fırsatı yakalıyor. Formun Altı
MİHALIÇÇIK İLÇESİ
Anadolu’nun bilge ozanı Yunus Emre’nin doğduğu topraklar olan ilçe, geleneksel çömlekçiliğiyle ünlü Sorkun Köyü, serinletici Gürleyik Şelalesi ve saklı doğa köşesi Ömerköy Göleti gibi noktalara sahip. Malıç olarak da bilinen ilçe merkezinde bazlama kokuları eşliğinde yapılan kısa bir yürüyüş, yerel halkla sıcak sohbetlere, geleneksel tatlara ve özgün alışveriş anlarına dönüşebiliyor. Yaz aylarında düzenlenen Kiraz Festivali, Mihalıççık’ın tarımsal zenginliğini kutlarken, Yelken Tepesi’nden ilçe manzarasını izlemek ise bu yolculuğun huzurlu anlarından biri oluyor. Tarihi camileri, kaplıcaları, çam ormanları ve geleneksel üretim kültürüyle keşif ve dinlenme arayanlara hitap ediyor.
Gürleyik Şelalesi
Şehir merkezine 180 kilometre uzaklıkta şelalenin etrafındaki göletler ve çevresini saran iyi düzenlenmiş yürüyüş yollarına sahip. Seyir teraslarından çevreyi izleme imkanı bulunuyor. Ayrıca, kır bahçeleri ve donanımlı kamp alanları sayesinde, Gürleyik Şelalesi’nde doğa ile iç içe unutulmaz bir gün geçirmek mümkün.
Yunus Emre Külliyesi ve Türbesi
1974 yılında ziyarete açılan, Selçuklu dönemi mimarisinin izlerini taşıyan etkileyici bir kültür varlığı. Zamanla yanına inşa edilen cami, şadırvan ve kültür evi ile kapsamlı bir külliyeye dönüştürüldü. Külliye içinde Yunus Emre’nin yaşamını, eserlerini ve ünlü dörtlüklerini anlatan levhaların yer aldığı özel bir müze bulunuyor. Anadolu tasavvuf edebiyatının büyük ismi Yunus Emre’nin türbesini ziyaret ederek onun manevi mirasına tanıklık edebilirsiniz. Türbenin çevresinde ayrıca döneme ait çeşitli etnografik eserler de sergileniyor.
Yunusemre (Sarıköy)
Anadolu’nun en büyük halk ozanlarından biri olan Yunus Emre’ye ev sahipliği yapıyor. İlçe merkezine 25 kilometre mesafedeki bu sakin mahalle, Yunus Emre’nin türbesi ve mezarının bulunduğu kutsal bir mekân olarak öne çıkıyor. Her yıl 6 Mayıs’ta binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen anma etkinlikleri, sadece bir kültür buluşması değil, aynı zamanda manevi bir yolculuk niteliği taşıyor. Yunus’un hoşgörü felsefesini yerinde hissetmek isteyenler için burası mutlaka görülmesi gereken duraklardan biri. Etkinliklerde sema gösterileri, şiir dinletileri ve paneller düzenleniyor.
Çatacık Ormanları
Sündiken Dağları arasında yer alan, Eskişehir’e 93 km mesafedeki yayla ormanı, sadece zengin sarıçam ormanlarıyla değil, aynı zamanda doğal yaşam alanındaki geyik üretme çiftliğiyle de dikkat çekiyor. Burada geyiklerin doğal ortamda yaşamını gözlemleyebilir, fotoğraflarını çekebilirsiniz. Ayrıca, Çatacık Ormanları’nda meşe, köknar, ardıç gibi farklı ağaç türlerinin yanı sıra endemik yaban çiçekleriyle karşılaşmak mümkün. Bölge, kuş gözlemcileri için de önemli bir habitata sahip.
Çalcı Köyü Camii- Kuşevi
Osmanlı taşra mimarisinin özgün örneklerinden, 16-17. yüzyıla tarihlenen cami, kare planı, tek kubbesi ve üç kemerli son cemaat yeriyle klasik Osmanlı üslubunu yansıtıyor. Çokgen minaresi ve kuzeybatı köşesinde yer alan, caminin minyatürü olduğu söylenen kuş evi özellikle ilgi çekici. Caminin kıble yönündeki taş çeşme de tarihi yapının ayrılmaz bir parçası. 1850 tarihli kitabesi, rozet motifli kemeri ve gür akan buz gibi suyuyla köyün kültürel belleğinde önemli bir yere sahip.
Kalburcu Mesire Alanı
Mihalıççık’a 3 kilometre uzaklıkta, çam ormanlarıyla çevrili mesire alanı, serin gölgeleri ve temiz havasıyla piknik yapmak, yürüyüşe çıkmak ya da sadece dinlenmek için ideal bir ortam.
Bölge, aynı zamanda her yıl Temmuz ayında düzenlenen geleneksel Kiraz Festivali’ne de ev sahipliği yapıyor.
Sorkun Çömlekçiliği
Sorkun Mahallesi, 800 yıllık çömlekçilik geleneğini günümüzde de yaşatıyor. İlçeye 12 km, şehir merkezine ise 92 km uzaklıktaki köyde her ev bir atölye gibi işliyor. Genç yaşlı herkesin toprağa şekil verdiği köyde, çömlekler döner çarkta şekillendirilip açık arazide geleneksel “ütme” yöntemiyle pişiriliyor. Sorkun’da “gıdı”, “cin”, “birerlik” ve “kuzuluk” gibi özgün adlarla anılan çömlekler, Neolitik çağdan günümüze ulaşan tekniklerle üretiliyor.
Akkaya Tepesi
Kumtaşı ve tüf tabakalarının zamanla erozyona uğramasıyla oluşan bu dik kaya oluşumları, yüzeylerinde barındırdığı insan eliyle oyulmuş yapılar ve mezarlarla bölgenin kadim geçmişine ışık tutuyor. Ankara-Eskişehir hızlı tren hattına komşu olan bu tepe, birinci derece doğal sit alanı olarak koruma altında.Formun Altı
ODUNPAZARI İLÇESİ
Osmanlı-Türk mimarisinin zarif örnekleriyle bezeli sokakları, ahşap cumbalı evleri ve Arnavut kaldırımlarıyla adeta açık hava müzesi gibi. UNESCO Geçici Miras Listesi'nde yer alan ve kentsel sit alanı olarak korunan tarihi bölge, sadece yerli değil, uluslararası kültür gezilerinin de gözdesi. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi'nde dahi güzellikleriyle anılan Odunpazarı, bugün geleneksel el sanatları atölyeleri, butik müzeleri ve hediyelik çarşılarıyla kültürle iç içe. 300’den fazla tescilli yapıya ev sahipliği yapan bölge, fotoğraf tutkunları için de her mevsim kartpostallık karelere sahip.
Odunpazarı Modern Müze
Eskişehir’in simgelerinden biri haline gelen Odunpazarı Modern Müze (OMM), Atatürk Bulvarı üzerindeki ultra modern ahşap mimarisiyle etkiliyor. Türkiye'nin en büyük çağdaş sanat müzelerinden biri olarak öne çıkan OMM, uluslararası ödüllere layık görülüyor. Müzede yıl boyunca kalıcı sergilerin yanı sıra geçici sergiler, sanat atölyeleri, workshoplar ve sanatçı söyleşileri gibi pek çok kültürel etkinlik düzenleniyor. Pazartesi hariç her gün açık.
Odunpazarı Evleri
Eskişehir’in tarihi ve kültürel kimliğini simgeleyen, klasik Osmanlı mimarisiyle geçmişin izlerini günümüze taşıyor. Safranbolu, Beypazarı ve Göynük’ün tarihi yapılarıyla benzer mimari özellikler taşıyan evler, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alarak koruma altına alınmış durumda. Bölgedeki 300’e yakın evin bir kısmı müze, sanat galerisi ve kültür merkezi olarak yeniden işlevlendirilmiş. Cumbalı ve taş-ahşap karışımı yapılarda dolaşırken, Osmanlı döneminin günlük yaşamına dair detaylarıyla mutlaka gezilmesi gereken yerler arasında.
Balmumu Heykeller Müzesi
Türkiye’nin ilk balmumu müzesi olma özelliğini taşıyor. 2013 yılında ziyarete açılan müze, kültürel mirasla modern sanatın buluşma noktalarından biri haline gelmiş durumda. İçerisinde Mustafa Kemal Atatürk’ten İngiltere Kraliçesi’ne, Yunus Emre’den Albert Einstein’a kadar birçok yerli ve yabancı ismin birebir boyutlardaki balmumu heykelleri yer alıyor. Ziyaretçiler, tarihe yön veren karakterlerle aynı karede olma hissini yaşarken; Nasreddin Hoca, Cüneyt Arkın ve Müslüm Gürses gibi Eskişehir’le özdeşleşmiş simaları da yakından görme fırsatı buluyor. Müze, her yaştan ziyaretçiye ilham veren bir gezi deneyimi sunuyor.
Odunpazarı’nda Camın Sanata Dönüştüğü Müze
Türkiye’nin ilk cam sanatları müzesi, tarihi bir Osmanlı konağında ziyaretçilerini ağırlıyor. 2007 yılında açılan müzede, aralarında 75 Türk sanatçının da bulunduğu yerli ve yabancı sanatçılara ait eşsiz cam eserler sergileniyor. Müze, sadece koleksiyonlarıyla değil; atölye çalışmaları, kültürel etkinlikleri ve dokümanlarıyla sanat yaşamına değer katıyor.
Lületaşı Müzesi
Kurşunlu Külliyesi’nde 2008 yılında kapılarını açan, dünyada sadece Eskişehir’in 150 metre derinliklerinden çıkarılan yumuşak ve işlenebilir özelliğe sahip lületaşından yapılmış 400’den fazla sanat eseri sergileniyor. Usta ellerden çıkan bu eserler arasında geleneksel tütün pipolarının yanı sıra, günümüzde lületaşının mücevher ve dekoratif objelerde de kullanılmasıyla ortaya çıkan özgün tasarımlar dikkat çekiyor. Müzenin hediyelik eşya bölümünden lületaşından yapılmış zarif süs eşyalarını satın almak mümkün.
Talipoğlu Daktilo Müzesi
Kemal Zeytinoğlu Caddesi üzerinde, Türkiye’nin ilk ve tek daktilo müzesi olarak kültür dünyasında özel bir yere sahip. 2006 yılında ziyarete açılan bu özgün müzede, gazeteci ve yazar Tayfun Talipoğlu’nun balmumu heykeli ve daktilosunun yanı sıra, Bülent Ecevit’in balmumu heykeli ve ünlü daktilosu da sergileniyor. Birçok yazar ve gazetecinin anılarına tanıklık etmiş onlarca daktilonun yer aldığı müze, edebiyat ve basın tarihine ilgi duyanlar için eşsiz bir durak. Pazartesi hariç 09.00-18.00
Atlıhan El Sanatları Çarşısı
1850 yılında çevre köylerden gelen seyyah ve satıcıların hem ürünlerini sergileyip satmaları hem de konaklamaları amacıyla inşa edilmiş tarihi bir han. 2006 yılında aslına uygun olarak restore edilen Atlıhan, bugün 25 el sanatı atölyesiyle ziyaretçilerini ağırlıyor. Geleneksel Türk ve Osmanlı el sanatları ürünleri satılıyor. Usta zanaatkarların iş başındaki ustalıkları gözlemlenebilir. Kış aylarında kar örtüsü altında ve akşamları ışıklandırıldığında, fotoğraf tutkunları için eşsiz kareler ortaya çıkıyor.
Arasta Çarşısı
Kentsel sit alanı kapsamında aslına uygun restore edilerek 2012 yılında açılan, 14 dükkanıyla çini ve seramik sanatçılarının eserlerine ev sahipliği yapıyor. Geleneksel Osmanlı ve Türk el sanatlarını yaşatmayı amaçlayan çarşıda özgün sanat ürünleri sergileniyor. Çok amaçlı açık hava salonunda yıl boyunca çeşitli sanatsal etkinlikler ve atölyeler düzenlenerek bölgenin kültürel yaşamı canlı tutuluyor.
Taşbaşı Çarşısı
Arifiye Mahallesi’nde, kentin en sevilen ve en hareketli alışveriş duraklarından biri. Kuyumculardan aktar tezgâhlarına, sahaflardan antikacılara kadar pek çok dükkânın sıralandığı çarşı, yöresel Eskişehir lezzetlerini tadabileceğiniz restoranlarıyla da öne çıkıyor. Çarşı, şehrin kültürel kalbinin attığı noktalardan biri. Formun Altı
Şelale Park
Odunpazarı semtinde, 38 bin metrekarelik alana yayılan, adını göz alıcı yapay şelalesinden alıyor. Şehirdeki en popüler ve fotojenik alanlardan biri olan park, panoramik şehir manzaralarıyla ilgi çekiyor. Heykellerle bezeli yürüyüş yolları mevcut. Parkta ayrıca seyir terasları, yel değirmenleri, çocuk oyun alanları ve yıl boyunca etkinliklere ev sahipliği yapan amfi tiyatro bulunuyor. Restoran, kafe ve çay bahçeleri var.
Şehr-i Derya Parkı - Kanlıpınar Göleti
Kanlıpınar Göleti yanında, 150 bin metrekarelik geniş alanı ve 120 bin metrekarelik göletiyle şehir içinde doğayla baş başa kalabileceğiniz yapay şelaleler, gölet manzaralı kamelyalar, piknik ve mangal alanları, yürüyüş parkurları ve çocuk oyun alanları ile donatılmış. Gölette küçük teknelerle gezintileri de yapılıyor.
Beşikderesi Şelalesi
Kalabak Köyü yakınlarında, şehir merkezine sadece 42 kilometre uzaklıkta, 1988 yılından beri koruma altında olan; karaçam, çınar, ardıç ve söğüt ağaçlarıyla çevrili yemyeşil bir vadi içerisinde yer alıyor. Şelale çevresinde yürüyüş yolları, piknik alanları, çocuk oyun alanları ve kamp noktaları yer alıyor. Alabalık çiftlikleri ve yöresel lezzetler sunan tesisler ilgi çekiyor.
Kurtuluş Müzesi
Arif Bey Sokak’ta, 2016 yılında modern müzecilik anlayışıyla kapılarını açtı. Teknolojinin tüm imkânları kullanılarak tasarlanan müzede, çocuklar için eğlenceli ve interaktif bölümler de yer alıyor. Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı ve Lozan Barış Konferansı süreçleri, etkileyici ve öğretici aktarılıyor. Müze; Karikatürlerle Milli Mücadele, Gazetelerle Milli Mücadele, Strateji Odası ve Gösterim Odası olmak üzere dört farklı bölümden oluşuyor. Döneme ait silahlar, tarihi belgeler ve Kurtuluş Savaşı kahramanlarının -İsmet İnönü, Fahrettin Altay ve Mehmetçiklerin - balmumu heykelleri gibi birçok değerli eserler bulunuyor.
Osman Yaşar Tanaçan Fotoğraf Müzesi
Kemal Zeytinoğlu Caddesi üzerindeki tarihi Kurşunlu Külliyesi’nde yer alan, Türkiye’nin ilk fotoğraf müzelerinden biri. Usta fotoğraf sanatçısı Osman Yaşar Tanaçan’ın Odunpazarı Belediyesi’ne bağışladığı 372 fotoğraf makinesi, çeşitli ekipmanlar, dergiler ve kitaplarla oluşturulan koleksiyon, ziyaretçileri fotoğrafçılığın tarihsel serüvenine çıkarıyor.
Kent Belleği Müzesi
Odunpazarı evlerinin restore edilmesiyle oluşturulan Kent Müzeleri Kompleksi’nin önemli parçalarından biri olan Kent Belleği Müzesi, 2012 yılından bu yana Eskişehir’in kültürel geçmişine ışık tutuyor. Sanat eserlerinden çok, kentin tarihî gelişimini ve toplumsal dönüşümünü belgelerle, fotoğraflarla ve dijital arşivlerle gözler önüne seriyor. Eskişehir’in simgelerini, unutulmaya yüz tutmuş değerlerini ve geçmişten bugüne uzanan yaşam izlerini etkileyici bir kurguyla aktarıyor. Pazartesi kapalı.
Hafız Ahmet Efendi Konağı
Beyler Sokak üzerinde Eskişehir’in ilk lületaşı ustalarından Hafız Ahmet Efendi’ye ait olan Osmanlı konağı, iki katlı mimarisi, ahşap detayları ve kerpiç dolgulu duvarlarıyla geleneksel estetiği günümüze taşıyor. Aslına uygun şekilde restore edilen konakta, dönem mobilyaları ve lületaşından yapılmış el emeği göz nuru eserler arasında tarihî bir yolculuk yapabilirsiniz.
Çağdaş Seramik Park
Odunpazarı Belediyesi ve Anadolu Üniversitesi Seramik Bölümü iş birliğiyle hayata geçirilen, Türkiye’nin ilk seramik temalı parkı. 18 bin metrekarelik alana yayılan bu özgün parkta yürüyüş yolları, oturma alanları ve amfi tiyatrosu başta olmak üzere her noktası el işçiliğiyle yapılmış mozaik ve seramik eserlerle süslenmiş.
Kurşunlu Camii ve Külliyesi
16. yüzyılda Osmanlı veziri Çoban Mustafa Paşa tarafından 1517 yılında inşa edildi. Caminin yanı sıra talimhane, imaret, kervansaray ve ünlü simaların türbelerinin bulunduğu kompleks, Osmanlı dönemine ait. Asırlık çınar ve çam ağaçlarıyla çevrili külliye içinde yer alan Cam Sanatları Merkezi’nde ise sıcak cam üfleme atölyeleriyle bu eski sanat yaşatılıyor. Uluslararası Odunpazarı Cam Festivali gibi önemli kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan Kurşunlu Külliyesi, muhteşem mimarisiyle görülmesi gereken yerlerden biri.
Eti Arkeoloji Müzesi
Atatürk Bulvarı üzerinde, 1945’te Alaattin Camii’nde hizmete başlayan müze, 1966 yılında Kurşunlu Camii Külliyesi’ne taşınmış, 1974’te ise günümüzdeki geniş binasına kavuşmuştur. Yaklaşık 4 bin metrekarelik alana yayılan müze, 3 bloktan oluşuyor. Eskişehir ve çevredeki kazılarda ortaya çıkarılan Neolitik Çağ’dan Osmanlı dönemine kadar uzanan; Tunç, Hitit, Frig, Roma, Bizans ve Selçuklu gibi pek çok döneme ait 22 bin 500’e yakın tarihi eser sergileniyor. Ayrıca müzenin depolarında 20 binden fazla eser titizlikle korunuyor.
Eğitim Karikatürleri Müzesi
1900’lü yılların başında inşa edildiği tahmin edilen klasik bir Osmanlı konağında hizmet veren, Anadolu Üniversitesi Karikatür Sanatı Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin çatısı altında ziyaretçilerini ağırlıyor. Konağın iki katına yayılan müze koleksiyonunda Osmanlı döneminden günümüze uzanan yüzlerce karikatür, çizim, kartpostal ve poster yer alıyor. Türk Karikatür Ustaları Odası, Eskişehirli Karikatürcüler Odası, Portreler Odası ve Sergi Salonu gibi bölümler bulunuyor. Yerli ve yabancı birçok ünlü karikatüristin sevilen eserlerini yakından görülebilir. Müzede, karikatür temalı süs eşyaları ve çizim kitapları satılıyor.
Botanik Parkı
43 bin metrekarelik alanda, yaklaşık 70 bin bitki türüyle ziyaret edilmesi gereken bir cennet. Türkiye’nin en büyük dördüncü botanik parkı olan ve 2014 yılından beri Odunpazarı Botanik Parkı olarak da biliniyor. Parkta Türk bahçesi, kaya bahçeleri, şifalı bitkiler bölümü, soğanlı bitkiler alanı, minyatür Japon bahçesi, meyve bahçesi, sarmaşık tünelleri ve labirent gibi pek çok özel alan bulunuyor. 250’ye yakın farklı çiçek ve bitki türü bulunuyor.
Cumhuriyet Tarihi Müzesi
Atatürk Caddesi’inde 23 Nisan 1994’te açıldı. 1915 yılında 1. Ulusal Mimarlık Dönemi’nde inşa edilmiş, 3 katlı taş bir mektebin restore edilmesiyle hayata geçirilen müzede, Orta Asya’da kurulan ilk Türk devletlerinden Osmanlı dönemine kadar uzanan siyasal ve kültürel koleksiyonlar sergileniyor. Müze, Çanakkale Savaşı ve döneme ait belgelerin yanı sıra Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele Dönemi’ne ait yüzlerce eseri barındırıyor. Video odasında bunları canlı izlemek mümkün. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ait özel eşyalar ve cumhuriyetin ilk yıllarında Eskişehir’de kurulan fabrikalar ve atölyelerin görselleri de müzede sergileniyor. Pazartesi hariç, 10:00-17:00.
Yunus Emre Kültür ve Sanat Merkezi
İki Eylül Caddesi üzerinde yer alan ve yıl boyunca düzenlenen tiyatrolar, paneller ve söyleşilerin yanı sıra, piyano, modern dans gibi birçok alanda verilen kurslarla sanatseverlerin yoğun ilgisini çekiyor. Zarif dekorasyonu ve rahat kafesiyle, üniversite öğrencilerinin buluşma noktalarından biri.
İki Eylül Caddesi
Şehrin en canlı ve hareketli noktalarından biri. Doktorlar Caddesi’ne yakın konumuyla kolay ulaşım imkânı sağlayan cadde, adını 2 Eylül 1922’de Eskişehir’in Yunan işgalinden kurtuluşundan alıyor. Alışveriş merkezleri, mağazalar, kafeler, restoranlar ve otellerle dolu olan İki Eylül Caddesi, hem keyifli bir gezinti hem de alışveriş yapmak için ideal bir adres.
Ahşap Eserler Müzesi
Şemşettin Sokak’ta şehrin en etkileyici müzelerinden biri. 2015 yılında Kurşunlu Külliyesi içinde ziyarete açılan müze, Türkiye’nin ilk ahşap eserler müzesi olma özelliğini taşıyor ve dikkat çekici koleksiyonlarıyla sanatseverleri kendine çekiyor. Müzede, Türkiye’de ilk kez düzenlenen Uluslararası Ahşap Festivali’nde ortaya çıkan 162 birbirinden ilginç ve özgün ahşap sanat eseri, tarihi kervansarayın taş duvarları arasında sergileniyor.
Çukur Çarşı
Porsuk Çayı kenarında şehrin simgelerinden olan lületaşından yapılmış yüzlerce el yapımı ürünü bulabileceğiniz çadırların yer aldığı bu renkli çarşı, içinde gezinti yaparken çiçek bahçeleri, etkileyici heykeller ve kır bahçeleri eşliğinde yürüyüş yollarında dolaşabilir; Porsuk Çayı manzarasına karşı bir yandan çayınızı yudumlayarak dinlenebilirsiniz.
Kırk Ambar Çarşısı
Çarşının en dikkat çekici yanı, tüm atölye ve dükkanlarının kadın girişimciler tarafından işletilmesi. Samimi ve sıcak atmosferiyle dikkat çeken, el emeği ürünler ve özgün hediyelik eşyalar arayanlar için ideal bir alışveriş noktası. Eskişehir seyahatinizden anlamlı hatıralar ve desteklediğiniz kadın emeğiyle dönmek isterseniz, bu çarşı alışveriş listenizin başında olmalı.
Reşadiye Camii
Reşadiye Caddesi üzerinde, 1916 yılında Osmanlı Sultanı V. Mehmed tarafından yaptırıldı. 1969-1978 yılları arasında aslına uygun şekilde restore edilen cami, klasik Osmanlı mimarisiyle göz dolduruyor. Camiyi çevreleyen bahçede uçuşan çeşitli güvercinler mekanı canlı ve huzurlu kılıyor. Dış mimarisi ve iç mekanlarıyla dikkat çekiyor.
Karacahisar Kalesi
Porsuk Çayı yanında, 10 metre yüksekliğindeki bir plato üzerinde yükseliyor. Bizans döneminde inşa edilen kale, 1288 yılında Osman Gazi tarafından fethedilerek Osmanlı’nın ilk ele geçirdiği kale unvanını kazandı. 200 x 300 metrelik geniş bir alana yayılan Karacahisar, mimarisi ve destansı geçmişi, türküler ve efsanelere konu olmuş. Günümüze sadece bir kısmı ulaşabilmiş olsa da kale, tarih meraklıları ve arkeoloji tutkunları için Eskişehir’de mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
Kent Ormanı
Eskişehir’in en sevilen mesire alanlarından biri, şehir merkezine sadece 7 kilometre uzaklıkta, Porsuk Çayı kenarında. 12 hektarlık geniş alanıyla meşe, karaçam ve çınar ağaçlarıyla çevrili bu doğa cenneti, çocuk oyun alanları, yürüyüş parkurları, tuvalet ve çeşmeler gibi olanakların yanı sıra atıştırmalık alabileceğiniz tesisler de bulunuyor. Tarihi bir kalenin kalıntılarını keşfetme fırsatı sunan kent ormanı, yürüyüş sonrası Porsuk Çayı kıyısında dinlenip şehrin karmaşasından uzaklaşmak için ideal bir mekan. Formun Altı
Formun Altı
SARICAKAYA İLÇESİ
Osmanlı döneminde Göynük’e bağlıyken, 1884'te Söğüt’e, 1944’te Eskişehir’e bağlanan ilçe; 1958’de ilçe oldu. 1990’da Mihalgazi’nin ayrılmasıyla bugünkü sınırlarına ulaştı. 220 metre rakımıyla Eskişehir’in en düşük rakımlı yerleşimi olan Sarıcakaya, Karadeniz Bölgesi’nde yer alması ve mikroklima iklimi sayesinde Akdeniz'i aratmayan bir tarım cenneti. Sebze ve meyve üretiminde oldukça verimli, seracılık ve ipek böcekçiliğiyle de öne çıkıyor. Ormanlarla kaplı arazisi ve Sakarya Nehri’nin sağladığı berekete sahip.
Kuşkonmaz Vadisi
Sakarya Nehri boyunca uzanan mikroklima vadide kurulu olan “Kuşkonmaz Vadisi”, 350 dekarı aşan üretim alanıyla ülkenin en büyük yerli üretim sahalarından biri. Globalgap sertifikalı üretim yapılan bu verimli topraklarda yeşil, mor ve beyaz olmak üzere üç çeşit kuşkonmaz yetiştiriliyor. Ürünler yalnızca iç pazarda değil, 2020 yılından bu yana 6 farklı ülkeye ihraç ediliyor. Yüksek besin değeriyle “kralların yemeği” kuşkonmaz, C, K, A, B6 vitaminleri ile magnezyum, çinko, fosfor gibi mineraller açısından zengin. Sindirimi kolaylaştırıyor, kalbi koruyor ve güçlü bir antioksidan etkisiyle detoks görevini üstleniyor.
Kalsedon Taşı
Hitit ve Urartu medeniyetlerinden itibaren kullanılan değerli taş, Roma döneminde altın çağını yaşamış ve İstanbul’un Kadıköy (eski adıyla Chalkedon) limanından dünyaya ihraç edilmiş. “Kalsedon” ismini de bu küçük Yunan kasabasından almış. “Mavi altın” olarak da anılan kalsedon, Sakarya Vadisinde bolca bulunuyor. Sarıcakaya ve Seyitgazi ile Mayıslar Dağı bölgesinden çıkarılan taşlar; mor, pembe, mavi ve bantlı gibi çeşitli formlarda doğadan toplanarak kaliteye göre sınıflandırılarak işlenmek üzere Uzak Doğu’ya gönderiliyor. Mavi rengiyle huzur veren bu taş, geleneksel inançlara göre ruhsal denge sağlayıp, uyku sorunlarını hafifleterek, tansiyonu düzenliyor. Her çeşidi farklı bir şifa gücüne sahip.
Laçin Maden Suyu
Laçin Köyü’nde yer alan doğal maden suyu kaynağı, bir zamanlar şişelenerek çevre il ve ilçelere pazarlanırken, bugün atıl durumda. Fiziksel olarak hâlâ ulaşılabilir olan bu kaynak, doğal yapısını ve mineral değerini koruyor. Yolunuz Laçin’e düşerse, bölge halkının “şifa suyu” dediği bu kaynağın serin ve hafif ekşimsi tadına bakabilirsiniz.
Tarihi Su Dolabı
Geleneksel su kaldırma sistemlerinin nadir örneklerinden biri olarak ayakta duruyor. Ahşap dişliler ve suyun gücünden faydalanan bu döner mekanizma, eski dönemlerde tarımsal sulama için kullanılıyordu. Doğal akarsuyun ritmine ayak uyduran su dolabı, dönerek suyu yukarı taşıyor ve tarlalara ulaştırıyor. Bu nedenle sadece bir sulama aracı değil, aynı zamanda kırsal yaşamın mühendislik zekâsını temsil eden sembolik bir yapı.
Bozdağ Ormanı
Geniş çam ağaçlarıyla kaplı yemyeşil orman, kuş sesleri eşliğinde yürüyüş yapabileceğiniz huzurlu rotalara sahip. Kampçılar, fotoğraf tutkunları ve doğaseverler için eşsiz bir alan sunan Bozdağ, şehir kalabalığından uzaklaşmak isteyenler için nefes aldıran bir kaçış noktası. Ormanın farklı noktalarından Sakarya Vadisi’ne uzanan manzaralar izlemek ise ayrı bir keyif. Formun Üstü
SEYİTGAZİ İLÇESİ
Friglerden Selçuklulara, Osmanlı'dan günümüze kadar pek çok medeniyete ev sahipliği yaptı. Adını, burada türbesi bulunan ve Anadolu'da İslamiyet'in yayılmasında önemli rol oynayan Seyyid Battal Gazi’den alan ilçe, manevi atmosferi ve tarihi mimarisiyle ziyaretçilerini etkiliyor. Geleneksel el sanatları, özgün mimarisi ve Osmanlı sivil yaşamından izler taşıyan evleriyle Seyitgazi, aynı zamanda dokuma, el örgüsü ve oya gibi kültürel değerlerini yaşatmaya devam ediyor. Modernleşmeye rağmen geçmişle bağını koparmayan bu sakin ilçe, Eskişehir’in köklü ruhunu yansıtan nadide yerlerden biri.
Selçuklu Hamamı
İkiçeşme Mahallesi’nde Afyon-Eskişehir yolu üzerinde, Osmanlı döneminde kesme taş malzemeden, kubbeli ve dıştan çokgen kubbe kasnağıyla dikkat çeken hamam, Cumhuriyet döneminde restore edilmiş. Günümüzde Bor ve Etnografya Müzesi olarak hizmet veriyor.
Formun Üstü
Solon’un Mezarı
Eskişehir merkeze 75, Seyitgazi ilçesine 36 kilometre uzaklıktaki Kümbet Köyü’nde yer alan Solon’un Mezarı, diğer adıyla Aslanlı Mabet, Frigya uygarlığının kutsal vadisi olan Kümbet Vadisi’nin en dikkat çekici yapılarından biri. Dağ yamacına oyulmuş bu anıt mezar, giriş kapısının üzerindeki iki aslan kabartmasıyla tanınır ve bu görkemli figürler yapıya adını verir.
Yapıldak Kale
Kümbet Vadisi güneyindeki Yapıldak bölgesi, Friglerin izlerini taşıyan tarihi bir yerleşim alanı. Vadinin tamamına hâkim konumuyla dikkat çeken Yapıldak Kale, kayalıklarının içine oyulmuş mezar yapısı, bölgedeki Frig yerleşiminin hem savunma hem kutsal mekan anlayışına ışık tutuyor. Vadideki eşsiz manzaraya karşı yükselen bu tarihi yapı, Roma dönemine kadar uzanan pek çok medeniyet tarafından da kullanıldığı biliniyor. Kartal figürleri, kaya yazıtları ve sekiz köşeli, dairesel planlı mimarisiyle oldukça etkileyici.
Akpare Kale (Dağlık Frigya)
Çukurca Köyü’nün güneydoğusunda, doğal sit alanı içinde yükselen kayalık platonun güneydoğu kesiminde yer alan, bölgenin önemli Frig kalelerinden biri. Anıtsal girişine doğu yönündeki kaya basamaklarıyla ulaşılırken, kale içinde ana kayanın içine oyulmuş mekânlar ve silo çukurları dikkat çekiyor. Kalenin eteklerinde Roma ve Bizans dönemlerine ait kaya mezarları yer alıyor. Formun Altı
Himmet Baba Türbesi
Kümbet Köyü’nde, Frig Vadisi’nin tarihsel katmanlarına tanıklık eden önemli yapılardan biri. Aslanlı Mabet’e yakın konumuyla dikkat çeken türbenin, 13. yüzyılda inşa edildiği tahmin ediliyor. Kesme taşlarla örülmüş gövdesi ve üzerini örten konik külahı ile geleneksel Anadolu türbe mimarisinin özgün örneklerinden biri. Çevresindeki mezar taşlarındaki yazılara göre Osmanlı dönemine kadar aktif şekilde kullanılmış.
Melikgazi Türbesi ve Sessiz Bir Anıt
Türk-İslam tarihinde önemli bir yere sahip olan Selçuklu komutanı Melikgazi’ye adanmış bir makam tekkesi. Bölge halkı tarafından büyük saygı gören komutan için inşa edilen türbe, dikdörtgen planlı ve klasik Selçuklu mimarisiyle dikkat çekiyor. Bitki motifleriyle süslenmiş taş işçiliği ve tarihi yazıtlarıyla da ilgi çeken yapı, kültürel mirasın önemli bir parçası olarak öne çıkıyor. Türbenin hemen yanında yer alan Nazım Hikmet Anıt Mezarı ise burayı sadece dini değil, edebi anlamda da anlamlı bir ziyaret noktası haline getiriyor.
Asmainler Saklı Vadi
Seyitgazi Kırka Beldesi’nden başlayarak Kütahya sınırlarına kadar uzanan Asmainler Saklı Vadi, Frig Vadisi'nin en etkileyici ve en az bilinen bölümlerinden biri. Egzotik doğal yapısı ve mistik atmosferiyle dikkat çeken vadi, adını bölgeye özgü kaya mezarlarından alıyor. Ana Tanrıça Kibele kültüyle ilişkilendirilen Asmainler, Frig inanç sisteminin izlerini taşıyan kutsal bir alan olarak biliniyor. Vadide yer alan Tabancakaya Antik Yerleşimi ise, bölgenin sadece doğal değil arkeolojik açıdan da büyük bir değer taşıdığını gösteriyor. Keşfedilmeli.
Asarkale
Kümbet Köyü’ne 3 kilometre uzaklıkta, Kümbet Vadisi ve Beldere'ye hâkim stratejik bir tepede, Anadolu’daki en dikkat çekici Frig kalelerinden biri. Kayalara oyulmuş merdivenler, yaşam alanları ve anıt mezarlarla donatılmış kalenin iç odaları, mezar bölümü ve anıtsal dış cephesi gezilebiliyor; surlardan Kümbet Vadisi panoramik olarak izleniyor.
Seyyid Battal Gazi Külliyesi ve Türbesi
150 metre yüksekliğindeki Üçler Tepesi’nin doğu yamacına konumlanan, Anadolu’nun en görkemli tarihî yapılarından biri. Efsanevi kahramanlığıyla bilinen Seyyid Battal Gazi adına, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad’ın annesi Ümmühan Hatun tarafından 1208 yılında yaptırılan türbe ve cami, Osmanlı döneminde genişletilerek büyük bir külliye hâline getirildi. İstanbul, Bağdat ve Hicaz Hac Yolu üzerinde bulunması nedeniyle yüzyıllardır ziyaret edilen yapılar topluluğunda; medrese, zikir odaları, ekmek evi, Bektaşi dergâhı, semahane gibi bölümler yer alıyor.
Hamamkaya Frig Kaya Mezarı
Çukurca Köyü’nde, volkanik kaya kütlesine oyulmuş yapısı ve dikkat çekici kabartmalarıyla Frigya uygarlığının izlerini günümüze taşıyor. Sadece iki küçük odadan oluşmasına rağmen, kaya mimarisindeki incelikli detaylarıyla tarih meraklılarının ilgisini çeken mezar, sadeliğiyle büyüleyici bir atmosfere sahip.
Üryan Baba Türbesi
Seyitgazi ilçesine Yazıdere Köyü’nde, Seyitgazi-Mahmutbey Yolu üzerinde yer alan Üryan Baba Türbesi, 15. yüzyılda yaşamış ve halk arasında derin saygı gören Kalanderi dervişi Üryan Baba adına inşa edilmiş. Kubbeli dikdörtgen planlı yapısı ve kesme taş mimarisiyle dikkat çeken türbe, sade ama etkileyici bir görünüme sahip.
Küllüoba Höyüğü
Eskişehir’e 35 kilometre, Seyitgazi ilçesine ise 15 kilometre mesafedeki Yenikent Köyü’nde, Anadolu’nun en eski ve önemli yerleşim alanlarından biri. M.Ö. 4000 yılına dayanan tarihiyle, Geç Bakır Çağı’ndan İlk Tunç Çağı’na kadar yerleşim görmüş höyük, binlerce yıllık kültürel birikimi ortaya koyuyor. Kazılarda ortaya çıkan paha biçilmez eserler, Küllüoba Höyüğü’nün antik dönemlerde önemli bir kervan yolunun parçası olduğunu gösteriyor.
Bor ve Etnografya Müzesi: Selçuklu Hamamı
1207 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın annesi Ümmühan Hatun tarafından yaptırılan tarihi Selçuklu Hamamı, günümüzde benzersiz bir müzeye ev sahipliği yapıyor. Restore edilerek müzeye dönüştürülen yapı, dünyanın ilk Bor ve Etnografya Müzesi olarak dikkat çekiyor. Müzede, Türkiye’nin önemli bor üretim merkezleri olan Kırka, Bigadiç, Kestelek, Emet ve Bandırma’dan getirilen bor örnekleri, açık ocak maketleri ve bordan üretilmiş çeşitli ürünler sergileniyor.
Berberini Kaya Kilisesi
Seyitgazi ilçesinde, Kümbet’in doğusunda kayalara oyulmuş eşsiz bir yapıt, Frig Yolu üzerindeki en özel duraklardan biri. Frigler döneminden günümüze ulaşan kilise, doğanın içine ustaca işlenmiş mimarisiyle büyülüyor. Kilise kayasının eteklerinde bulunan kaya mezarları ise bölgenin tarihî zenginliğine ayrı bir derinlik katıyor.
Şeyh Sücaeddin-i Veli Külliye ve Türbesi
Seyitgazi Türbesi ile benzer dönemde yapıldığı düşünülen bu kutsal mekân, 12 İmamlar'dan İmam Rıza’nın torunu olduğu rivayet edilen Şeyh Sücaeddin-i Veli’ye adanmış. Yüzyıllardır ayakta kalmayı başaran türbe, bölge halkı tarafından büyük saygı görmekte ve her yıl düzenlenen anma törenleriyle yaşayan bir inanç mirasına ev sahipliği yapıyor.
Bahşeyiş (Bahşiş) Anıtı
Seyitgazi ilçesine bağlı Gökbahçe köyünün 1 kilometre güneybatısında yer alan ve halk arasında “Bahşiş Çeşmesi” olarak bilinen kaya anıtı, Frig kaya işçiliğinin sade ama etkileyici örneklerinden biri. Kayadan oyulmuş beşik çatısı, düzleştirilmiş yan duvarları ve yapı girişini simgeleyen derin nişiyle adeta nöbet tutan bir kulübeyi andırıyor. Anıtın üst kısmından tabanına kadar uzanan dikey bir kuyu yapısı bulunuyor. Bu detay, Frig yapı geleneğini yansıtıyor. Sakin görünümünün ardında, bölgenin binlerce yıllık inanç ve yaşam kültürüne sessizce tanıklık ediyor.
Delikli Kaya Nekropolü
Kümbet Köyü’ne 1 kilometre, kayalara oyulmuş etkileyici mezar odalarıyla antik çağlara uzanan bir sessizliği barındırıyor. En dikkat çekici yapısı ise anıtsal girişe sahip, içinde 7 kemerli mezar bulunan büyük mezar odası. Yazıtlarından, bu alanın Roma döneminde soylu bir aileye ait olduğu anlaşılıyor. Frig ve Roma mezar mimarisini bir arada yansıtan bu nekropol, arkeolojik ve kültürel açıdan bölgenin en çarpıcı kalıntılarından.
Develik Han
Derebenek Mahallesi’nde, 1635 yılında IV. Murat’ın Erivan Seferi sırasında yaptırdığı önemli bir Osmanlı yapısı. Dikdörtgen planlı ve kârgir olarak inşa edilen han, döneminin ticaret ve sefer güzergâhlarında önemli bir konaklama noktasıydı. Zamanla geçirdiği tamiratlar nedeniyle özgün yapısından uzaklaşsa da, Osmanlı dönemi mimari belleğini yansıtıyor.
Fethiye Ören Yeri
Fethiye köyü güneyindeki ormanlık ve kayalık alanda, Roma ve Bizans dönemlerine ait anıtsal kaya mezarlarıyla dikkat çekiyor. Bu mezarlar, Frig kaya işçiliği geleneğinin sonraki kültürler tarafından da yaşatıldığını gözler önüne seriyor. Bölgedeki mimari kalıntılar, yakınlarda eski bir antik yerleşimin varlığına işaret ediyor.
Körestan Nekropolü
Alçak kaya kütleleri üzerinde oyulmuş 12 oda mezardan oluşan antik bir mezarlık alanı. Bazı mezarların girişlerinde, Frig kapı tipi mezar stellerini andıran kabartmalı süslemeler var. Tarihi ve arkeolojik önemi yüksek bir Frig dönemi nekropolü.
Peribacaları
Tüf ve tüfit türü jeolojik oluşumların yüzyıllar boyunca erozyona uğramasıyla şekillenmiş eşsiz doğa harikaları. Bu olağanüstü yapılar, bölgeye hem görsel zenginlik katmakta hem de jeolojik tarihimize ışık tutuyor. Birinci derece Doğal Sit alanı olarak koruma altında olan Peribacaları, doğa yürüyüşü ve fotoğrafçılık için ideal bir mekan. Bölgenin benzersiz siluetleri, ziyaretçilerine adeta başka bir dünyadaymış hissi yaşatıyor.
Asmacık İnleri Kaya Mezarları
Kümbet Köyü’nün 1 km batısında yer alan, Frig, Roma ve Bizans dönemlerine ait zengin bir arkeolojik miras. Kaya kütlesinin güney ve batı yüzeylerine oyulmuş, kabartma bezemeler ve yazıtlarla süslü mezarlar, bölgenin tarih boyunca önemli bir kültürel merkez olduğunu gösteriyor. Yakındaki Tabanca Kaya yerleşimi ile birlikte ziyaret edilebilen bu kaya mezarları, tarih ve sanatın iç içe geçtiği nadir alanlardan biri. Formun Altı
SİVRİHİSAR İLÇESİ
Eskişehir’in en büyük ilçesi, 1289 yılında Osmanlı topraklarına katılmış ve zengin tarihi mirasıyla keşfedilmeyi bekleyen bir hazine olarak öne çıkıyor. Anadolu’nun önemli kültür simgelerinden Nasrettin Hoca, Yunus Emre ve Hızır Bey gibi büyüklerin doğduğu rivayet edilen Sivrihisar, manevi ve kültürel derinliğiyle ziyaretçilerini etkiliyor. İlçede Anadolu’nun en etkileyici ahşap camilerinden biri olan Sivrihisar Ulu Camii bulunurken, Kurtuluş Savaşı döneminde Bakanlar Kurulu'nun Anadolu'da ilk kez toplandığı Zaimağa Konağı da tarih meraklılarının uğrak noktalarından. Tarihi Osmanlı konakları, yöresel lezzetler ve huzurlu sokaklarıyla Sivrihisar, Eskişehir şehir merkezine sadece 90 kilometre mesafede.
Tarihi Saat Kulesi
1899 yılında Kaymakam Mahmut Bey tarafından inşa ettirilen, ilçenin simgesi haline gelmiş görkemli bir yapı. Yüksek bir kaya kütlesi üzerine konumlandırılan kule, Sivrihisar’ın her noktasından görülebilecek şekilde tasarlanmış. Haftalık kurmalı mekanizmasıyla hâlâ çalışan saat, saat başlarında pirinç tokmağıyla çalan etkileyici sesiyle zamanı haber veriyor.
Balıkdamı Kuş Cenneti
Sivrihisar’ın 40 kilometre güneyinde, Türkiye’nin en büyük sulak alanlarından biri. Yaklaşık 30 bin dönümlük sazlık ve sulak araziyi kapsayan bu doğa harikası, yıl boyunca farklı su kuşlarının uğrak noktası oluyor. Göç mevsimlerinde komşu ülkelerden gelen kuşların mola verdiği Balıkdamı, fotoğraf safarileri için eşsiz bir ortam. Aynı zamanda zengin balık çeşitliliğiyle balık tutkunlarının da favori noktalarından.
İhsan Erdemgil Konağı
Sivrihisar ilçesinde, Kurtuluş Savaşı’nın kritik dönemlerinde tarihî bir durak olarak öne çıkıyor. 7 Mart 1922’de Sivrihisar’a gelen Mustafa Kemal Atatürk, bu konakta üç gün boyunca kalmış; gündüzleri cephedeki birlikleri denetlerken, geceleri karargâh olarak kullandığı bu konakta savaşın gidişatına yön veren önemli kararlar almış. Tarihi dokusu korunarak günümüze ulaşan konak, Atatürk’ün Sivrihisar’daki izlerini yakından görmek isteyen ziyaretçiler için anlam yüklü bir durak. Formun Altı
Formun Altı
Pessinus Antik Kenti
Sivrihisar’a 13 km. uzaklıkta Ballıhisar Köyü’nde yer alan, Friglerin inanç merkezi olarak binlerce yıldır ayakta. Antik Yunan ve Roma kaynaklarına göre M.Ö. 8. yüzyılda efsanevi Kral Midas tarafından kurulan kent, tanrıça Kybele’ye adanmış kutsal bir alan. Roma dönemine ait taş döşeli caddeler, Bizans kalıntıları, antik tiyatro ve tapınaklar bulunuyor. Hollanda Ghent Üniversitesi öncülüğünde 30 yılı aşkın süren kazılarda ortaya çıkan eserler, Pessinus’un Frig, Helenistik, Roma ve Bizans dönemleri için de çok katmanlı bir tarih.
Sivrihisar Ermeni Kilisesi
Sivrihisar ilçe merkezinde, 1881 yılında kırmızı kesme taşlarla inşa edilen kilise, mimari zarafeti ve tarihi önemiyle görenleri büyülüyor. Halk arasında “Kızıl Kilise” olarak da bilinen bu yapı, Anadolu’nun en büyük üç Ermeni kilisesinden biri oluşu ve 1400 metrekarelik alanıyla dikkat çekiyor. 1650’de inşa edilen ve 1876’daki büyük yangının ardından yeniden yapılan kilise, dönemin önde gelen Ermeni ustalarının elinden çıkma. Gece ışıklandırmasıyla etkileyici bir siluete bürünen kilise, Eskişehir’de mutlaka görmesi gereken nadide eserlerden.
Metin Yurdanur Açık Hava Heykel Müzesi
Türkiye’nin ilk açık hava heykel müzesi olma unvanını taşıyor. Sivrihisarlı ünlü heykeltıraş Metin Yurdanur’un eserlerinden oluşan, sanatla tarihin buluştuğu dev bir açık hava galerisi gibi. Dağ eteklerine serpiştirilmiş 100’den fazla anıtsal heykel arasında Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Yunus Emre, Nasrettin Hoca, Karacaoğlan, Yaşar Kemal ve Kurtuluş Savaşı’nın isimsiz kahramanları yer alıyor.
Zaimağa Konağı
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara dışında ilk kez toplandığı yer olarak tarih sahnesinde özel bir yer tutuyor. Kurtuluş Savaşı sırasında TBMM ve Bakanlar Kurulu’nun kritik kararlar aldığı bu konak, yöresel taş ve ahşap işçiliğiyle inşa edilen, cumbalı yapısı ve dönem mobilyalarıyla bezenmiş odalarıyla, ziyaretçilerini adeta 1920’li yıllara götürüyor. Mustafa Kemal Atatürk ve komutanlarına ait pek çok fotoğrafın ve döneme ait kişisel eşyaların sergilendiği konak, tarih meraklıları için mutlaka görülmesi gereken bir durak.
Yunus Hoca Kümbeti
1274 yılında inşa edilen, Sivrihisar’da Selçuklu Bahriye Nazırı Sadreddin Hoca Yunus’un anısına yapılmış etkileyici bir yapı. Cimri ve Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından öldürülen Yunus Hoca için inşa edilen bu kümbetin kapısında birçok detaylı motif yer alıyor. Özellikle kapıdaki aslanın geyiği kovaladığı sahneyi betimleyen figür, kümbetin en dikkat çekici.
Sivrihisar Ulu Camii
2016 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girmesiyle kültürel önemini tescilledi. 1274 yılında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin müritlerinden Emineddini Mikail tarafından yaptırılan cami, ahşap direkli ve tavanlı nadir yapılardan biri olarak öne çıkıyor. İç mekanda tam 67 ahşap direk, devasa el yapımı avizeler ve ince işçilikle süslenmiş oymalar bulunuyor. Geometrik ve bitkisel motiflerle bezenmiş ahşap direkler adeta sanat eserlerini andırıyor. Bölgenin meşhur kilim dokumacılığının en güzel örneklerini görmek mümkün.
Nasreddin Hoca’nın Doğduğu ve Yaşadığı Şehir
13. yüzyılda yaşamış olan Nasreddin Hoca’nın 1208 yılında Sivrihisar’ın Hortu Köyü’nde doğduğu kabul ediliyor. Eğitimci, din adamı ve hukukçu kimliğiyle tanınan Hoca, Konya’daki eğitimi sonrasında Sivrihisar’a dönerek kadılık yapmış. Kazılarda Hoca’nın mezarına ait kalıntılar da keşfedilince, Sivrihisar hocanın vefat ettiği ve yaşamının önemli bir bölümünü geçirdiği yer olarak tarihteki yerini aldı. Günümüzde Nasreddin Hoca’nın evi müze olarak korunmakta ve ziyaretçilere açılmakta. Her yıl 3-10 Haziran tarihleri arasında burada, Nasreddin Hoca’ya adanmış renkli şenlikler düzenleniyor. Sivrihisar, mizah ve bilgelik sembolü Nasreddin Hoca’yı anmak için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir destinasyon.
Seyyit Mahmut Suzani Külliyesi
Kurşunlu Mahallesi’nde, tam yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, bölgenin önemli tarihî yapılarından biri. Külliye; kümbet, türbe ve hazire bölümlerinden oluşuyor.
İki katlı kümbetin alt katı mezar odası olarak kullanılmış. Türbe kısmında ise sanduka mezarlar bulunuyor; bunlar arasında Nasrettin Hoca’nın gelinine ait mezar, ilgi çekiyor.
Alemşah Kümbeti
Alemşah Caddesi’nde ve Ulu Camii’nin karşısında, Selçuklu dönemi mimarisinin göz kamaştıran örneklerinden biri. Melihşah tarafından, şehit edilen kardeşi Aultanşah anısına yaptırılan bu iki katlı, kare planlı yapı kesme taşlarla inşa edilmiş ve zarif detaylarla süslenmiş. Kümbetin altındaki mumyalık bölümünü ziyaret etme imkânı da bulunuyor. 13 mermer kesme bloktan oluşan ve her biri Selçuklu motifleriyle işlenmiş sütunları, Alemşah Kümbeti’nin en çarpıcı unsurları arasında yer alıyor. Formun Altı
Formun Üstü
TEPEBAŞI İLÇESİ
1993’te ilk kademe belediyesi olarak kurulan, 2008 yılında ilçe oldu. Eskişehir’in hem sanayi hem de kültürel merkezi. Porsuk Çayı’nın kuzeyinde, Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir Teknik Üniversitesi’ne ev sahipliği yapıyor. Tarihi 1894’e uzanan TÜLOMSAŞ, Türkiye’nin ilk şeker fabrikalarından Eskişehir Şeker Fabrikası, yerli havacılık ve savunma sanayisinin öncüsü TUSAŞ burada. Surp Yerrortutyun Ermeni Kilisesi'nin restore edilerek Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’ne dönüştürüldü. Sanayi mirası, üniversiteleri, alışveriş merkezleri ve kültür mekânlarıyla, modern Eskişehir’in yükselen yüzü olarak öne çıkıyor.
Doktorlar Caddesi
İsmet İnönü Caddesi, halk arasında bilinen adıyla Doktorlar Caddesi, Eskişehir’in en işlek ve renkli noktalarından biri. Tramvay yolunun iki yanında sıralanan mağaza, kafe ve sokak sanatçılarıyla gün boyu canlılığını koruyan cadde, şehrin sosyal ve kültürel yaşamına yön veriyor. Adını geçmişte yoğun şekilde bulunan doktor muayenehanelerinden alan cadde, bugün hâlâ sağlık merkezleriyle anılıyor. Ayrıca yaz aylarında burada düzenlenen açık hava sergileri ve müzik performansları caddenin enerjisini artırıyor.
Havacılık Parkı
Anadolu Üniversitesi Yunusemre Yerleşkesi’nin karşısında, gökyüzü sevdalıları için adeta bir açık hava arşivi. 1998 yılından bu yana ziyaretçilere açık olan park, farklı tip ve modellerde sivil ve askeri uçakları yakından görme imkânı sunuyor. Kapalı sergi alanında pilot giysileri, maket uçaklar, rozetler ve uçak motorları yer alıyor. Pazartesi ve Salı hariç, 09.00–17.00 açık.
Sazova Bilim, Kültür ve Sanat Parkı
2008 yılında kapılarını açan Sazova Bilim, Kültür ve Sanat Parkı, 400 dönümlük devasa yüzölçümüyle adeta bir “hayal ormanı” gibi. Çocuklar için masal şatosu ve su altı dünyası, yetişkinler için bilim merkezi ve Japon bahçesi, doğaseverler için gölet, yürüyüş yolları ve hayvanat bahçesi... Parkta Türkiye’nin ilk uzay evi, 1200 kişilik açık hava sahnesi, bilim-deney merkezleri, restoranlar ve dinlenme alanları da bulunuyor.
Esminyatürk
İstanbul’daki Miniatürk’ün Eskişehir versiyonu. Türk Dünyası Bilim Kültür ve Sanat Merkezi bahçesinde kurulu olan parkta, aralarında Selimiye Camii, Mostar Köprüsü, Orhun Abideleri ve Medine Osmanlı Tren Garı, Şam Osmanlı Tren Garı, Mostar Köprüsü, Orhun Anıtları ve Tac Mahal gibi 32 farklı eserin minyatürleri bulunuyor. Türk dünyasının tarihî ve mimari mirasını 1/25 ölçekli maketlerle açık havada sergileyen tematik park olarak dikkat çekiyor. Özbekistan’dan Bosna Hersek’e, Anadolu’dan Hindistan’a uzanan geniş yapılar bulunuyor.
Sazova Parkı’nda Masallar Gerçek Oluyor
Sazova Bilim, Sanat ve Kültür Parkı’nın simgesi haline gelen Masal Şatosu, çocukları masalların büyülü dünyasına davet ediyor. 2014 yılında açılan şato, Efsaneler Diyarı ve Gizemli Yolculuk gibi tematik bölümleriyle her yaştan ziyaretçiye hitap ediyor. Panoramik seyir terasından parkı izleyebilir, atölyelere katılıp yaratıcı etkinliklere şahit olabilirsiniz.
ETİ Sualtı Dünyası
Sazova Parkı içinde yer alan, şehrin ilk akvaryumu olma özelliği taşıyor ve 2014 yılında 2 bin 400 metrekare kapalı alanda hizmete açıldı. 30’dan fazla akvaryumda, Kuzey Ege’den Atlas Okyanusu’na, Kızıldeniz’den Güney Amerika göllerine ve Amazon Nehri’ne uzanan farklı ekosistemlerden getirilen 100’ü aşkın deniz canlısı, zehirli türler ve amfibik canlılar sergileniyor. Metrelerce uzanan tünellerde devasa vatozlar ve rengarenk balıklar arasında yürüyerek unutulmaz bir gün yaşanabilir. Formun Altı
Japon Bahçesi
2010 Türkiye-Japon Yılı etkinlikleri kapsamında Japon peyzaj mimarları tarafından titizlikle tasarlanan, Sazova Bilim, Sanat ve Kültür Parkı içinde 23 dönümlük geniş bir alanı kaplıyor. Bahçe, sonbaharda sararmış yapraklarının yarattığı büyüleyici renk cümbüşüyle ziyaretçilerini etkilerken, içinde Japon kültür ve mimarisini yansıtan egzotik çiçek bahçeleri, zarif köprüler, şelaleler ve amfi tiyatrolar bulunuyor. Özellikle ilkbaharda açan Japon kiraz çiçekleri(sakura) bahçeye binlerce ziyaretçi çekiyor. Yılın her mevsimi mutlaka görülmesi gerekiyor.
Hayvanat Bahçesi
2017 yılında açılan hayvanat bahçesi, 145 bin metrekarelik alanı kaplıyor ve içinde 58 bin metrekarelik yaşam alanları bulunuyor. Yaklaşık 250 farklı hayvan türüne ev sahipliği yapan bahçede zebralardan develere, aslanlardan penguenlere, lemurlardan papağanlara kadar birçok türü yakından görebilirsiniz. Özellikle Papağan Evi ve Tropikal Merkez bölümleri, egzotik kuş ve hayvan çeşitliliğiyle ilginç.
Sabancı Uzay Evi ve Bilim Deney Merkezi
2012 yılında 275 metrekarelik modern bir alanda hizmete açıldı. Ultra modern mimarisiyle dikkat çeken merkezde, son teknolojiyle tasarlanmış etkileyici bir uzay evinin içi görüntüleniyor. İnteraktif sunumlar, gösterimler ve balıkgözü lensler sayesinde galaksileri ve yıldızları yakından inceleme fırsatı sunuluyor. NASA ve Avrupa Uzay Ajansı’ndan eş zamanlı alınan uzay görüntülerini de izlemek mümkün.
Haller Gençlik Merkezi
Üniversite Caddesinde bir dönem şehrin büyük pazar hâli olarak işlev gören bina, restorasyon sonrası kültür ve eğlenceyle iç içe bir gençlik merkezine dönüştürüldü. İçinde kafe, hediyelik eşya dükkânları, kitap evleri, sergi alanları ve Tepebaşı Sahnesi gibi birçok farklı işlevli merkez. Canlı müzik etkinlikleri bulunuyor. Anadolu ezgilerinden dünya müziğine uzanan geniş repertuarıyla Haller, dinleyicilere kültürel bir yolculuk sunuyor.
TCDD Eskişehir Müzesi
Demiryolu denince ilk akla gelen Eskişehir, bu köklü mirasını TCDD Eskişehir Müzesi ile yaşatıyor. 1998 yılında ziyarete açılan müze, ilk adımını 1908 tarihli lale motifli sobaların sergilenmesiyle atmış ve zamanla kapsamlı bir demiryolu arşivine dönüşmüş. Eskişehir Garı yanında, 106 yıllık tarihî bir binada kurulu müze bahçesinde buharlı vidanjör, drezinler, lokomotifler ve hemzemin geçit sistemleri yer alırken, iç mekânda ise telgraftan telefonlara, kömür ocaklarından istasyon maketlerine kadar demiryoluna dair yüzlerce obje bulunuyor.
Sultan II. Abdülhamit’in Anadolu–Bağdat demiryolu fermanı önemli belgelerden. Belgeler, fotoğraflar ve cihazlarla donatılmış müze, Pazar ve Pazartesi hariç kaçırılmamalı.
Devrim Arabası
Cumhuriyet tarihinin en cesur sanayi hamlelerinden biri olan Devrim Arabası, Eskişehir’de 129 gün gibi kısa bir sürede üretildi. TCDD’nin Eskişehir Demiryolu Fabrikası’nda gece gündüz çalışan 20 mühendis, 29 Ekim 1961 sabahı, Türkiye’nin ilk yerli otomobilini Meclis önünde Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e sundu. Tamamı yerli mühendislik ürünü olan araçlardan biri tören sırasında benzini bitince yolda kalsa da, diğeri Cumhurbaşkanı’nı Anıtkabir’e başarıyla ulaştırdı. Ancak basın, ertesi gün yalnızca “100 metre gitti bozuldu” manşetini attı. Bugün Devrim Arabası, Eskişehir’deki TÜLOMSAŞ (şimdiki TÜRASAŞ) yerleşkesinde sergileniyor. Türk mühendisliğinin simgesi hâline gelen bu tarihi araç, hâlâ "İmkânsız denileni başarmanın" en somut örneklerinden biri olarak ziyaretçilerini bekliyor.
Tülomsaş Müzesi, “Devrim Arabaları Müzesi”
2018 yılında ziyarete açılan müzede, Devrim Arabası’nın yanı sıra Türkiye’nin ilk buharlı lokomotifi ve çeşitli sanayi ürünleri sergileniyor. Müze, Ahmet Kanatlı Caddesi üzerindeki Türesaş Eskişehir Bölge Müdürlüğü yerleşkesinde bulunuyor. Müze, teknik tarih meraklıları ve otomotiv tutkunları için eşsiz bir deneyim sunarken, ziyaretçiler araçların yapım sürecini ve dönemin mühendislik başarılarını detaylı şekilde öğrenebiliyor. (Pazartesi hariç)
Havacılık Müzesi
Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü karşısında, 39 bin metrekare genişliğiyle 1998 yılında açılan müzede, Türk Hava Kurumu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullandığı jet uçaklarından polis helikopterlerine, tarihi kargo uçaklarına kadar zengin bir uçak koleksiyonu yer alıyor. Müzenin en dikkat çekici bölümlerinden biri, uçaktan dönüştürülen kafeteryası. Ayrıca pilot kıyafetleri, rozetler, maket uçaklar ve uçak motorları gibi havacılıkla ilgili pek çok obje de burada görülebilir.
Kent Park
Sivrihisar Caddesi üzerinde, Türkiye’nin ilk yapay plajına ev sahipliği yapan park, 300 bin metrekarelik alanda, yapay göleti ve açık-kapalı yüzme havuzları, restoranlar, kafeler, yürüyüş yolları, spor sahaları ve çocuk oyun alanları da her yaştan ziyaretçi için keyifli zaman geçirme imkânı sağlıyor. Konser ve etkinliklerle şehrin en canlı sosyal mekanlarından biri.
Ulus Anıtı
İsmet İnönü Caddesi ile İstasyon Kavşağı arasında 2019 yılında ziyarete açıldı. Anıtın en üstünde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün etkileyici bir heykeli yer alırken, alt kademelerde eğitim, bilim ve teknoloji alanlarındaki gelişmeleri simgeleyen figürler ve Kurtuluş Savaşı’nı anlatan kabartmalar dikkat çekiyor.
Musaözü Tabiat Parkı
Şehir merkezine sadece 21 kilometre mesafede, 600 dekar büyüklüğündeki geniş yeşil alanıyla, 1967’den beri koruma altında olan park, Eskişehir-Kütahya yolu üzerinde kolay ulaşılabilir konumda. Karaçam, meşe, söğüt ve ardıç ağaçlarıyla çevrili tabiat parkında, göleti saran yürüyüş yolları, mesire alanları, çardaklar ve bisiklet parkurları her mevsim hizmette.
Toprak Dede Hayrettin Karaca Parkı
Tepebaşı ilçesinde, Çeşni Sokak üzerinde, çevre gönüllüsü ve TEMA Vakfı'nın kurucu onursal başkanı Hayrettin Karaca anısına 2011 yılında 24 hektarlık geniş bir alanda kuruldu. 150'den fazla bitki türüyle süslenen peyzajı, köprülerle birbirine bağlanan 3 göleti, müzikli fıskiyeleri, yürüyüş yolları, restoran ve kafeleriyle tam anlamıyla bir huzur alanı. Parkın içerisinde bulunan heykeller ve amfi tiyatro alanında düzenlenen uluslararası etkinlikler ise sanatı ve kültürü doğayla buluşturuyor. Formun Üstü