9520,22%-1,71
39,34% 0,47
45,64% 1,47
4283,05% 1,42
6870,40% 1,67
İYİ Parti Genel Başkanı, grup toplantısında iktidarı sert sözlerle eleştirdi. Ekonomik kriz, adaletsizlik ve güven kaybına dikkat çeken lider, "Bu çürümüş düzeni vatanımızdan söküp atacağız!" dedi.
Sözlerime başlarken, elim bir kaza sonucunda genç yaşında hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız, sevgili dostum Ferdi Zeyrek’e Allah’tan rahmet, ailesine, yakınlarına, Manisa halkına ve Sayın Özgür Özel’in şahsında tüm Cumhuriyet Halk Partisi camiasına bir kez daha başsağlığı diliyorum.
Yine sözlerime geçmeden önce, Türk-İslam âleminin mübarek Kurban Bayramı’nı kutluyorum. Hem ülkemizde hem de bölge ülkeleri ve coğrafyamızda insanlar ne kadar bayram sevinci yaşayabildi, bunun cevabını sizlere bırakıyorum. Zira bugün, başta Gazze’de ve Uygur Türklerinin vatanı Doğu Türkistan’da her günü acıyla bezeli insanların çığlığı dinmemektedir.
Daha da acısı, 7 yıldır ekonomik krizle yaşamaya alıştırılan Türk milletinin halidir. Adaletsizlikle yaşamaya mahkûm edilen, hakları bizzat iktidar eliyle gasp edilmiş milletimiz vardır. Sarayın Silivri zindanlarında, sadece muhalif diye tutulan yüzlerce vatandaşımız vardır. Eskiden bayramlarda küçükler büyükleri ziyaret ederdi. Bugün Erdoğan’ın saray rejiminde, büyükler küçükleri mapushanelerde ziyaret ediyor.
Bu vesileyle, hukuksuz biçimde tutulan, saray bürokrasisinin şantaj siyasetinin mağduru olan tüm vatandaşlarımıza bir kez daha selamlarımı yolluyorum. Tüm Türkiye için yürüttüğümüz hürriyet mücadelesini asla bırakmayacağımız sözünü bu kürsüden tekrarlıyorum. Bu istibdat yıkılacak! Hem de öyle bir yıkılacak ki, ona kulluk edenler dahi şükredecekler. Ondan hâlâ medet umanlar dahi “kurtulduk” diyecekler. Her tarafıyla çürümüş, her tarafından irin akan bu başıbozuklar düzenini, bu eşkıya ahlâkını hep birlikte vatanımızdan söküp atacağız!
İktidarın bu Kurban Bayramı’nda esnafa ve işverene müjdesi; destek, kredi ya da borç ertelemesi değil, şahıs ve şirket hesaplarına koyulan blokeler olmuştur. Yüzlerce esnaf ve serbest çalışan vatandaşımız, bayrama parasız pulsuz girmiştir. Sarayın telef ettiği milyarlarca doları telafi etmek için üç kuruş hasılat yapmak isteyen, zaten can çekişen ekonomi kayıtdışına yönlendirilmektedir. Bu iktidar kayıtsızdır, bu iktidarın Türkiye diye bir derdi yoktur; ama Türkiye ile, Türk milleti ile gideremediği bir derdi vardır.
İktidarın bayram müjdesi sadece bu değildir. Hasbelkader memleketine ya da tatile giden vatandaşlarımıza ise iktidar tarafından reva görülen ikramiye, denetim mi tuzak mı olduğu çok şüpheli olan trafik cezaları olmuştur. Vatandaşın parasıyla yaptığı yolu ona misli bedellerle kullandıran iktidar aklı, hazinede açtığı gediklere yama yapmak için milletimize ceza yağdırmaktadır. Maliye, hasılat elde etmek için ceza kesmektedir. Devlet, vatandaşına tuzak kuran duruma düşürülmüştür. Vatandaş, kurallara saygı duymaya değil, fahiş cezalarla korkuya alıştırılmaktadır.
Böyle düzen olur mu? Böyle ceza olur mu? Sınırlardan mayınları temizleyen devlet, yolundan geçen vatandaşına hız tabelasıyla mayın gibi tuzak koyar mı? Bu serzenişe karşı Avrupa’daki trafik cezaları örnek gösterilecekse, ben de Avrupa’daki refahı, gelir seviyesini ve demokrasi standartlarını örnek gösteriyorum. Sen vatandaşına her konuda bunları verdin de, cezalarda Avrupa standardı mı kaldı?
Karşı olduğumuz trafik kontrolleri ve yerinde kesilmiş cezalar değildir. Kazaları önlemek amacıyla yapılan uygulamalar yerine, bütçe açığını finanse etmek için vatandaşa kurulan tuzaklardır. Bu memleketin öz evlatları, kendi vatanında kaçak olarak, sığınmacı olarak çalışıyor. Çocuğuna ekmek götürebilmek için kendi sağlık güvencesinden vazgeçiyor. Ama bu bir istisna değildir, bu bir anlayıştır. Köhne, çürümüş… çamur gibi bir anlayıştır.
Tek adam Türkiye’sinde, eğer insana karşı suç işliyorsanız, bunun neredeyse bir cezası yoktur. Birine mi saldırdın, beraat! Bir kadını mı taciz ettin, şartlı tahliye! Birini mi yaraladın, alt sınırdan denetimli serbestlik! Nitekim sözde infaz, özde af ile bugün izlediğimiz de budur. İktidar, kendine karşı her itiraza düşman hukuku uygularken; vatanına, vatandaşına ve Türk devletine karşı suçlarda “işime yarayan nedir?” ilkesine yaslanmaktadır. Apo’yla kucaklaşabilmeleri bundandır. Domuz bağcıları Meclis’e taşımaları bundandır. Cumhuriyet düşmanlarına kahraman muamelesi yapabilmeleri bundandır.
Emniyet teşkilatımızın canı pahasına yakalayıp kanun önüne çıkardığı, suçu meslek hâline getirmiş hırsızlar, dolandırıcılar, çeteler; ya topuzu çoktan kaçmış adalet terazisince salıverilmektedir ya da suçu teşvik eden bu düzen sayesinde affedilmektedir. Evet, Türkiye’de bu iktidar suçu teşvik etmektedir. Yatırımcıyı, girişimciyi, genci, kadını değil; suçluyu, suça teşvik etmektedir. Girişimcisini, üreticisini değil; teröristi korumaktadır ve onunla iş birliği yapmaktadır. Çünkü Türkiye, “devleti için insanı önceleyen bir akılla ve ahlâkla değil, iktidarı için devleti önceleyen bir akıl ile yönetilmektedir!”
Yolu karakola, okula, hastaneye, mahkemeye, belediyeye düşenin; yolu maliyeye, tapu dairesine, bakanlığa düşenin, makam sahibi yakınına telefon açtırmayacağı bir demokrasi yoktur Türkiye’de. Buna ihtiyaç duyulmayan bir Cumhuriyet nizamı da yoktur. Bunlar, Anayasa’da yazılanlar sebebiyle değil, Anayasa’ya uymayanlar eliyle ortadan kalkmıştır. Yolsuzlukla kalkmıştır, iltimas ve kayırmayla kalkmıştır. Askerî darbeyle kalkmıştır, sivil darbeyle kalkmıştır. En aslî, en temel, en namus borcu görevlerini yerine getirmeyen bu iktidarca, bile isteye ortadan kaldırılmıştır.
Bugün Türkiye’de bir güvenlik sorunundan önce, bir “güven” sorunu vardır. Bireysel, toplumsal ve kurumsal bir güven krizi vardır. Hasta doktora, veli öğretmene güvenmemektedir. İşçiye, ustaya, memura, esnafa güvenilmemektedir. Aldığımız ekmeğin gramına, yediğimiz sebzenin ilacına güvenmiyoruz. Sokakta yürüdüğümüz kaldırıma güvenmiyoruz. İçtiğimiz suyun temizliğine güvenmiyoruz. Kaldığımız otele, çalıştığımız madene güvenmiyoruz. Sosyal güvenlik sisteminin, sağlık sisteminin bizi koruyacağına güvenmiyoruz. İşimize, maaşımıza güvenmiyor, güvenemiyoruz. Medyaya, siyaset kurumuna güvenmiyoruz. Çünkü birbirimize güvenmiyoruz.
Ortada bir kayıp halka var, kocaman büyük bir kayıp halka var. Bu güven mekanizmasını sağlayacak, suçu değil düzeni teşvik edecek bir devletten yoksunuz. 23 yıllık bu köhne zihinler ittifakı, bizi bu devletten yoksun bıraktı. 23 yılın en büyük hasarı budur. Yeni Türkiye dedikleri budur: Türksüz Türkiye, düzensiz devlet! Türkiye’de artık devlete güvenmiyoruz. Onun kanunlarına, mahkemelerine, denetim mekanizmalarına güvenmiyoruz. İşte bu yüzden ciddi bir güvensizlik krizi yaşıyoruz.
Bu, emniyet kuvvetlerinin meselesi değildir. Devlet aklının ortadan kaldırılmasının bir sonucudur. Bu, ortak akıl ve ortak ahlâkla çözülecek bir meseledir. Türk milletini bütün olarak görebilecek bir yönetimle, Cumhuriyet idaresini bilen ve onu esas alan bir iktidarla çözülecek bir meseledir. İşte İYİ Parti’nin yönetim anlayışı budur. Biz, millete olan düşmanlığını güvenlik hamlesiyle kılıflayanlardan değiliz. İnsan devletine güvenecek, devlet de insanına güvenecek diyenleriz. Biz, Türk vatandaşlığını bu dünya toprağında en üst mertebe bilenleriz. Biz, Türk’ün ve onun Cumhuriyet’inin güvencesiyiz!
Aziz milletim! 14 aydır bu kürsüden haykırıyorum ve milletim için ne kadar gerekiyorsa, o kadar tekrarlamaya hazırım. 14 aydır düğmesine bastıkları ihanet planını anlatıyorum. Her değeri şahsî hesaplarına âlet ederler, buna şaşırmıyoruz, itiraz ediyoruz diyorum. Bunlar için bayrak, vatan, din, Kur’an; iktidarda kalmak için masaya koyamayacakları bir kutsal yoktur diyorum. Susmayacağız, itiraz edeceğiz diyorum.
Dilinden yüce İslam’ı düşürmeyen bu zevat için, Gazze’de akan kanın, yapılacak bir ticaret karşısında pul kadar değeri yoktur. İşte bugün bile, hem de Filistin’e yardım götüren teknelerin engellendiği bir süreçte, Mersin limanından kalkan Vela isimli bir gemi, İsrail’e silah yapımında kullanmak üzere çelik götürüyor. Bu nasıl bir ihanet, nasıl bir samimiyetsizliktir? Buna verebileceğiniz bir cevap var mı, ey Erdoğan, sana soruyorum!