11012,12%-0,33
41,58% -0,01
48,81% 0,06
5129,38% 0,08
8356,45% 0,06
‘HORMONLARINI tanı dengenin anahtarını bul’ diyen Prof. Dr. Fevzi Balkan ile Destek Yayınları’ndan çıkan kitabı HORMONLAR YALAN SÖYLEMEZ hakkında konuştuk.
“HORMONAL BOZUKLUKLAR SADECE KAN DEĞERLERİNDEN İBARET DEĞİLDİR”
Sayın hocam, yıllardır hormonal hastalıkları olan kişileri tedavi ediyorsunuz. Kitabınızda yer verdiğiniz vakaların içinde sizi en çok etkileyen ya da şaşırtan hangisiydi?
Hormonlarla ilgili çalışırken beni en çok etkileyen vakalar, yıllarca yanlış tanılarla yaşamış ve şikayetlerini “normal” sanan insanlardır. Kitabımda yer vermedim ama özellikle genç yaşta depresyon tanısı alıp antidepresan kullanan, ama aslında ciddi bir tiroid yetmezliği olan bir hastam vardı. Yıllarca ilaçlarla yaşamaya çalışmış, ama hiçbir zaman tam anlamıyla toparlanamamıştı. Basit bir kan testiyle tiroid hormonlarını ölçtük ve doğru tedaviye başladık. Kısa sürede ruh hali düzeldi, enerjisi yerine geldi ve hayat kalitesi bambaşka bir noktaya ulaştı. Bu bana bir kez daha gösterdi ki, hormonal bozukluklar sadece kan değerlerinden ibaret değildir; insanın yaşamının bütününe dokunur. En çarpıcı tarafı ise şu: İnsanlar çoğu zaman şikayetlerine o kadar alışıyor ki, kendilerini hasta değil, “karakteri böyle” sanıyorlar. Oysa doğru bir bakış açısıyla hayatları değişebiliyor.
Bu yüzden kitabımda da gerçek vakalara yer verdim. Çünkü tıp sadece bilim değil, aynı zamanda hikâyelerle şekillenen bir yolculuktur. Her vaka, bize insanı bütünsel görmemiz gerektiğini hatırlatır.
YORGUNLUK BİR KADER DEĞİL, VÜCUDUN
‘DENGEYİ YENİDEN KUR’ ÇAĞRISIDIR
Günümüzde herkesin en büyük problemi uykusuzluk ve yorgunluk. Enerjimiz nereye gitti?
Bugünün insanı, enerjisini üç büyük düşmana kaptırıyor: bozulmuş biyolojik ritim, beslenme düzensizliği ve stres hormonları. Eskiden güneşin doğuşuyla uyanan, akşam karanlığıyla uyuyan bir insanoğlundan bahsediyoruz. Şimdi ise yapay ışıklar, mavi ekranlar ve gece geç saatlere kadar süren hayat, biyolojik saatimizi altüst ediyor.
Melatonin hormonu baskılanıyor, uyku kalitesi bozuluyor. Sabahları dinlenmiş uyanamıyoruz. Üstüne yanlış beslenme alışkanlıkları ekleniyor: İşlenmiş gıdalar, hızlı karbonhidratlar, kafein bombardımanı. Bunlar insülin dengesini bozup gün boyu enerji dalgalanmaları yaratıyor.
SONUÇ: BİTMEYEN BİR YORGUNLUK SARMALI
Ve tabii ki stres! Kortizol sürekli yüksek olduğunda hem uyku düzenimiz hem de hücrelerimizin enerji üretimi sekteye uğruyor. Sonuç: Bitmeyen bir yorgunluk sarmalı. Enerjimizin nereye gittiğini anlamak için sadece kahveye sarılmak yerine, uyku hijyenini düzenlemek, beslenmede dengeyi kurmak ve stres yönetimini öğrenmek şart. Kitabımda bu konuları ayrıntılı işledim çünkü yorgunluk bir kader değil; vücudun “dengeyi yeniden kur” çağrısıdır.
Kitapta da bahsettiğiniz gibi beslenme, hareket ve stres yönetiminin hormon sağlığıyla direkt bağlantılı. Sizce bunlardan hangisi ihmal edildiğinde tablo en hızlı bozuluyor?
Üçü de birbirinden ayrılmaz bir bütün ama tek birini seçmem gerekirse stres yönetimi derim. Çünkü beslenme veya hareket eksikliğinin etkileri zaman içinde ortaya çıkar; ancak stres hormonlarının dengesi bozulduğunda tablo çok hızlı kötüleşir. Kortizol sürekli yüksek kaldığında tiroid baskılanır, insülin direnci gelişir, bağışıklık sistemi zayıflar ve kadınlarda adet düzensizlikleri başlar. Hatta östrojen-progesteron dengesi bile kortizolden etkilenir. Yani stres, domino taşı gibi tüm hormon zincirini devirebilir.
HORMONLAR SESSİZ AMA ÇOK GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE ÇALIŞIR
Beslenme ve hareketin önemini küçümsememek gerekir; çünkü hücrelere enerji sağlayan, kasları güçlendiren, hormonların hammaddesini sunan şeylerdir. Ancak bir kişi çok iyi beslenip düzenli spor yapsa bile eğer kronik stres altındaysa, uyumadığı geceler, sürekli kaygılar ve bitmeyen zihinsel yorgunluk tüm bu çabaları gölgeler. Bu yüzden kitabımda sadece “ne yiyeceğinizi” değil, “nasıl yaşayacağınızı” da yazdım. Çünkü stres yönetimi, modern çağın en büyük tedavisidir. Bir nefes egzersizi bile kortizolu düşürüp zinciri tersine çevirebilir.
Hormonal hastalıklarla ilgili en başlıca belirtiler nelerdir?
Hormonlar sessiz ama çok güçlü bir şekilde çalışır. Bozulduklarında ilk işaretler genellikle basit ve sıradan sanılan belirtilerle gelir. Yorgunluk, kilo alımı, saç dökülmesi, cilt kuruluğu, adet düzensizlikleri, uyku sorunları, sinirlilik, unutkanlık en sık görülenlerdir. Örneğin tiroid yetmezliğinde kişi sürekli üşür, sabah yorgun kalkar, cildi kurur. Adrenal yetersizlikte sabah kalkmakta zorlanır, gün boyu düşük enerji hisseder. İnsülin direncinde öğleden sonra tatlı krizleri yaşar, konsantrasyonu bozulur. Kadınlarda östrojen-progesteron dengesizliği adet öncesi gerginlik, migren ve duygusal dalgalanmalar yapar. Erkeklerde testosteron düşüklüğü halsizlik, kas kaybı ve isteksizlikle kendini gösterir.
Bu belirtiler çoğu zaman “yaşlanıyorum” ya da “stresliyim” diye geçiştirilir. Oysa hormonların sesi budur. Kitapta da vurguladığım gibi, hormonlar asla yalan söylemez; vücudun dengesizliğini en küçük sinyalde haber verirler. Bu sinyalleri doğru okumak, kronikleşmeden çözüm bulmanın anahtarıdır.
TİROİD DIŞINDAKİ GÖRÜNMEYEN KAHRAMANLAR
Genelde hormonal problem dendiği zaman aklımız ilk olarak tiroid geliyor. Neden tiroid dışındaki hormonlar bilinmiyor?
Çünkü tiroid, halk arasında en çok konuşulan ve testleri en sık yapılan hormonlardan biridir. Basit bir kan testiyle değerlendirilebilir ve şikayetleri belirgindir. Bu yüzden toplumda “hormon = tiroid” algısı oluştu. Oysa hormon sistemi tiroidle sınırlı değildir. Böbreküstü bezleri kortizol üretir, pankreas insülin salgılar, yumurtalık ve testisler östrojen, progesteron ve testosteronun kaynağıdır. Ayrıca melatonin, leptin, ghrelin gibi metabolizmayı yöneten onlarca hormon vardır.
Bilgi eksikliğinin bir sebebi de modern tıbbın parçalı yaklaşımıdır. Kimi zaman sadece şeker ölçülür, sadece tiroid bakılır. Oysa hormonlar orkestradaki enstrümanlar gibidir; birinin sesi bozulduğunda tüm senfoni etkilenir. Toplumun tiroid dışındaki hormonları az bilmesinin nedeni, bu bütüncül bakış açısının eksikliğidir. İşte kitabımda bu yüzden “tiroid dışındaki görünmeyen kahramanlara” özel bir bölüm ayırdım. Çünkü sağlıklı bir yaşam, tüm hormon orkestranın dengede çalmasıyla mümkündür.
Kitabınızda “kalorilerini değil, hormonlarınızı hesaplayın” diyorsunuz. Bunu biraz açalım mı?
Uzun yıllar boyunca diyetler sadece kalori hesabına odaklandı. Ancak insan vücudu bir kalorimetre değildir. 100 kalorilik bir çikolata ile 100 kalorilik bir ceviz aynı etkiyi yapmaz. Çünkü çikolata insülini fırlatırken, ceviz dengeli yağlar ve proteinlerle metabolizmayı destekler. Yani mesele sadece rakam değil, hormonların verdiği cevaptır.
‘GERÇEK KALICI KİLO KONTROLÜ, KALORİ DEĞİL, HORMON YÖNETİMİDİR’
Kalori hesabı yapan birçok kişi kısa vadede kilo verir, ama sonra yorgunluk, tatlı krizleri ve kas kaybı yaşar. Çünkü hormon dengesi bozulmuştur. Özellikle insülin, leptin, ghrelin gibi iştah ve enerji hormonları, kalorinin kalitesine göre şekillenir. Kitabımda “kalorilerini değil, hormonlarını hesapla” derken kastım, yediğimiz besinin hormonlara olan etkisini düşünmektir. Daha basit söylemek gerekirse: Bir tabak işlenmiş makarna yerine bir avuç ceviz sizi uzun süre tok tutar çünkü insülin salınımı daha dengeli olur. Gerçek sağlık ve kalıcı kilo kontrolü, kalori değil, hormon yönetimidir.
Hormon sağlığının ruh hali üzerindeki etkilerini özellikle vurguluyorsunuz. Depresyon ya da anksiyete yaşayan birinin hormonlarını kontrol ettirmesi ne kadar önemli?
Çok önemli! Çünkü ruhsal durumumuzu belirleyen tek şey psikoloji değildir; biyokimyamız da büyük rol oynar. Tiroid yetmezliği olan biri depresif, kaygılı, isteksiz hissedebilir. Kortizol yüksekliği kronik kaygıya yol açabilir. Östrojen-progesteron dengesizliği duygusal dalgalanmalara, panik atak benzeri şikayetlere sebep olabilir. Serotonin, dopamin, melatonin gibi nörohormonların seviyesi de ruhsal dengeyi doğrudan etkiler.
Bu yüzden depresyon ya da anksiyete şikâyeti olan bir kişinin sadece psikolojik değerlendirmeden geçmesi yeterli değildir. Hormon testleriyle biyolojik altyapı mutlaka incelenmelidir. Çünkü bazen çözüm, doğru hormon tedavisiyle gelir. Kitapta da vurguladığım gibi, “ruh sağlığı ile hormon sağlığı aynı terazinin iki kefesidir.” Biri bozulursa diğeri de dengesizleşir. Bu nedenle, ruhsal sorun yaşayan herkesin hormonlarını kontrol ettirmesi hem teşhis hem de tedavi açısından çok önemlidir.