İnsan vücudu pek çoğumuzun zannettiğinden daha fazla akıllı bir organizmadır. Vücudun sağlıklı işleyişini tehdit eden en ufak bir sorun karşısında bu organizma "yönetimi" bir şekilde bu durumdan haberdar eder. Haber verme sistemleri içerisinde en yaygın kullanılan alarm sistemi "ağrı" dır. Ancak sürekli ağrı da metabolizma için zararlıdır. Bu yüzden bu uyarı sistemi sürgit devam etmez. Basit ve yaygın bir örnek vereyim. Diş çürümeye başladığı zaman şiddetli ağrı "yönetimi" durumdan haberdar eder. Çözüm çürüğün tedavisidir. Ağrı kesici ilaç kullanımı ile bu alarm susturulmaya çalışılır. Gerçek tedavi ihmal edilir veya gerçek tedaviden korkularak kaçınılır. Çürük ilerler. Yangın bir süre sonra alarm sistemine ulaşır. Alarmı ileten kablolar (sinir lifleri) tahrip olmaya başlar. Saülam kalan kablolar da duyarsızlık (desensitizasyon) başlar. Ve ağrı kesilir. Yangın (çürük) devam ettiği halde ve hatta şiddetini arttırdığı halde insan artık ağrı duymaz. Ağrı olmayınca "kandırılmaya ve telkine müsait" yönetim, hastalık geçti zanneder. Şifa buldum zanneder. Ama bir süre sonra muhallebi yerken diş parçalanır ve yok olur. Yani bir organ görev yerinde ölür. Pek çok hastalıkta mesela bel ve boyun fıtıklarında da tablo aynıdır. Ağrının geçmesi şifa değildir. Ağrının geçmesi çoğunlukla sinir lifi tahribatına bağlıdır. Ve netice sakatlıktır. Bu salt tıbbi bir realite de değildir. Sosyal hayatta da böyledir. Toplum sağlığını zedeleyen konularda gerçek çözüm yerine yakınmaların üzerini örten politikalar uygulamak, zaman geçirmek şikayetlerin azalmasını sağlayabilir. İnsanlar tıpkı sinir lifleri gibi zamanla duyarsızlaşır. Sesini çıkarmaz olur. Ama hastalık ilerler ve bir de bakarsınız ki tüm sistem basit bir müdahale karşısında çöküp gitmiş. Bir damla bardağı taşırmış. Gerek vücutta, gerek sosyal yapıda "alarm ve uyarılara" kulak kabartıp hastalığı tedavi gerekir. Ağrının geçmesi şifa değil çoğunlukla felaketin habercisidir.
