Her gün Covid-19 nedeni ile bir uçak dolusu insanımız hayatını kaybediyor.
Halka verilen “yüzeysel bilgi bu.”
Ama şeytan her zaman olduğu gibi ayrıntıda gizli.
Covid-19 nedeni ile hastaneye yatan hastaların eğer tedavi “servis” seviyesinde ise tamamı iyileşiyor.
Ancak bir şekilde yoğun bakım ünitesine ihtiyaç duyulup bu ünitelerde tedavisi devam edenlerin nerede ise tamamı hayatını kaybediyor.
Ve bu insanların nerede ise tamamı doğrudan Covid-19 nedeni ile değil hastane enfeksiyonları ve tedavide kullanılan ilaç protokollerinin yan etkileri nedeni ile hayata veda ediyor.
Neden?
Elbette uluslararası veriler göz önüne alındığında bu hastaların ölüm sebebi olarak sorumluluk büyük çoğunluk ile (%65-92) hastane enfeksiyonları.
Daha anlaşılır bir şekilde ifade etmek gerekirse. Hastane enfeksiyonlarını kontrol altına aldığımız zaman hemen hemen her gün bir uçak dolusu insanın hayatını kurtarabiliriz.
Peki bu işi yapmak çok mu zor? İmkansız mı?
Bana inanın ki, bu iş tahmin edemeyeceğiniz kadar kolay ve basit.
O zaman sağlık yetkilileri, yöneticiler, bilim insanları her gün televizyon ekranlarına çıkıp,
“timsah göz yaşları” içerisinde günlük ölüm sayılarını vereceklerine neden bu kolay ve basit önlemleri almıyorlar.
Elbette bu riyakarlık sadece bizim ülkemiz için geçerli değil.
Dünyanın pek çok ülkesinde de aynı trajedi sahneleniyor.
Dünyanın pek çok ülkesinde de “eğer hastane enfeksiyonları engellenebilirse Covid-19’dan ölenlerin en az %90’ının kurtarılabileceği gerçeği” biliniyor.
Madem bu kadar kolay ve basit neden engellenmiyor.
Bu sorunun tek doğru cevabı var.
Çünkü hastane enfeksiyonları ile mücadele çok ama çok pahalı.
Üstelik bu mücadele için yatırım yapacak sermaye de yok. Çünkü yapılacak yatırımın hiçbir getirisi yok. Tam tersi bırakın kar etmeyi, yatırım yaptıkça zarar etmeniz garanti.
Ve işin en kötü tarafı. Bu ölümcül hastalıkla ilgili bir kamuoyu bilinci ve baskısı da yok.
Kelimenin tam anlamı ile “ateş düştüğü yeri yakıyor.”
Toplum bu konuda neden duyarsız?
Çünkü hastane enfeksiyonları nerede ise sadece yoğun bakım hastalarını öldürüyor.
Yani sokakta yürürken, alışveriş yaparken, spor yaparken, konser izlerken bu hastalığa yakalanma ihtimaliniz yok.
Yani “kimin umurunda?!”pozisyonunda bir toplumsal sağırlık ve vurdumduymazlık mevcut.
Bu bilinç eksikliğinin tek sorumlusu da yine yetkililer ve basın.
Ben konuya dikkat çekmeye çalıştıkça iki tür fikir peyda oldu.
Zaten “o dediğin eskiden de vardı.” Diyenler.
Ve hastane enfeksiyonu diye diye insanları korkutma diyen inanılması zor iki zihniyet var.
Doğru. Hastane enfeksiyonları yeni değil.
Ama yıllık olarak sebep oldukları ölüm istatistiki olarak katlanarak artan bir tehditti.
Daha önce kalp krizi, zehirlenme, trafik kazası, beyin kanaması, büyük ameliyat geçirip yoğun bakıma yatan hastalarımızı avlıyordu.
Covid-19 bu hastalık için bulunmaz bir fırsat, bulunmaz verimlilikte bir alan oluşturdu.
Şimdi bu verimli sahada trajediler yaratıyor.
Sadece ülkemizde her gün yüz-iki yüz insanı sessizce ve sizlerin yine hiç haberi olmadan öldürüyor.
Bütün günahı Covid-19’a yüklemek “yeteneksiz, korkak ve gerçeklerden kaçan” yetkililer için de bulunmaz bir nimet.
Hastane enfeksiyonlarının öldürücü etkisini test etmek aslında çok kolay.
Covid-19 nedeni ile yakınlarını kaybeden insanlar hastalarının hastane dosyalarını isteseler. Ki bu onların yasal haklarıdır.
Orada görecekler ki hastalarında “özellikle son günlerinden önce antibiyotik tedavisi” başlanmış.
Yani Covid-19 bir virüs. Ve antibiyotikler onu hiç etkilemez.
Antibiyotikler “bakterilere” karşı kullanılır.
O zaman sizin hastanızda antibiyotik tedavisinin yeri ne?
Neden antibiyotik tedavisine ihtiyaç duyulmuş sorusu akla gelir?
Ve konuyu biraz araştıran hasta yakını kullanılan antibiyotiklerin hiç de “sıradan” ilaçlar olmadığını ve özellikle dirençli bakteri enfeksiyonlarında tercih edilen antibiyotikler olduğu bilgisine ulaşacaktır.
Ve elbette ulaşacakları bilgi bu ilaçların “hastane enfeksiyonları” ile mücadelede kullanılan ama etkisi zayıf ilaçlar olduğu gerçeğidir.
Yetkililere sorduğunuzda “dürüst” olanlar şu cevabı verir.
“-Hastanız bir virüs enfeksiyonu olan Covid-19 nedeni ile hastanemize yattı ama daha sonra bakteriler ve/veya mantarlardan oluşan hastane enfeksiyonu kaparak hayatını kaybetti.”
İşte gerçek bundan ibaret.
Hekimler ve sağlık profesyonelleri bu bela ile canhıraş mücadele ediyorlar. Her şeyden önce bundan emin olun.
Ancak bu musibet ile mücadelede personel çabası beyhudedir.
Dediğim gibi engellenebilir, azaltılabilir, kontrol altına alınabilir.
Bu mücadelede dirayetli, ne yaptığını bilen ve kararlı yöneticilere ihtiyaç var.
Ve elbette bu mücadele için gerekli olan “ödenek” yani para.
Mücadele basit,
Ama çok pahalıdır.
Neden çok pahalı onu da hemen söyleyeyim.
1-Hastane enfeksiyonu olup olmadığının tespiti için günlük olarak o hastanenin özellikle yoğun bakım ve ameliyathanelerinden numuneler alınmalıdır. Bu numuneler; ilgili birimlerin “atmosferinden, hava filtrelerinden, musluk ve ıslak bölgelerin tamamından, zeminden, duvarlardan, duvar ve tavan kaplamalarından, sterilizasyon ekipmanından, aspiratör, suni solunum cihazı ve her tür eklemli alet ve edevattan, hastaların idrar, büyük abdest, tükürük, balgam, ağız, burun, yara yeri, pansuman ve damar yolu setlerinden alınır.
Ayrıca özellikle bu birimde çalışan hekimler dahil tüm personelin; el, tırnak, ağız, burun, hatta gereğinde saç ve sakallarından dahi numune alınır.
Bu numuneler hızla bir mikrobiyoloji, enfeksiyon uzmanı gibi ihtisaslı tabiplerin kontrolünde, denetim ve yönetiminde olan etkin ve yetkin laboratuvarlarda “analiz” edilir.
2- Yukarıda anlattığım günlük kontroller neticesinde tek bir numunede bile “hastane enfeksiyonu sebebi patojenin” saptanması halinde hastanenin o departmanı kapatılır. Servis dışı bırakılır. Artık tek bir hasta kabulü yapılmaz.
Bu departmanda uzun süre “hastane enfeksiyonunun kaynağı” bir dedektif titizliği ile aranır. Bulunursa o kaynak kurutulur. Bulunamaz ise o departman sonsuza kadar yok edilir. Başka, yeni bir departman inşa edilir. Yeni departmanda görev yapacak ekip kontrolden geçirilip “temiz” olduğu garanti edilerek görevlendirilir.
İşte büyük maliyet buradadır.
İster üniversite hastaneleri, ister devlet hastaneleri ve özel hastaneler ciddi ”gelir kaybı” ile sonuçlanacak böyle bir mücadeleye asla girmezler. Giremezler.
Öyle her gün numune toplayacaksın, araştıracaksın, ölümü bulduğunda o departmanı veya hastaneyi geçici veya kalıcı olarak hizmet dışı bırakacaksın vs.. İşte bunlar maliyettir. Ve taraftarları nezninde insan hayatından çok daha değerli kabul edilir.
Hastane enfeksiyonlarının her gün bir iki uçak dolusu insanımızı öldürmesini “seyirci” gibi uzaktan izlemek çok daha “ucuz” bir iştir.
Üstelik yaşanan bu trajedi üzerinden siyasi ve mesleki prim yapmak, ekran karşısında göstermelik kahramanlıklara soyunmak tadından yenmez.
Bu şekilde güdülen kitlelerde de “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” zihniyetini de yaygınlaştırdığınızda…
Akıllı adama lafın tamamı anlatılmaz.
Ödünüz patlatılarak maske taktınız, iş yerleriniz kapatıldı, işten atıldınız, olmadık tedavi ve korunma tedbirleri ile bedeniniz işgal edildi.
Ve netice de ne elde ettiniz?
Salgında en ufak, ama en ufak bir değişim oldu mu?
Sorgulama, sorma ve araştırma insanlık görevinizdir.
Sadece tek bir soruyu sormanız bile yeterli.
“Covid-19 nedeni ile ölen insanlarımız gerçekte neden ölüyor?”
